Gerçekten mükemmel bir deneyim, bu kadar detay ve özeni başka hiçbir oyunda görmedim. Hikaye, karakterler ve yaptığımız seçimler açısından büyük özgürlük sunuyor ve insanların oyun hakkında en çok konuştuğu şey bu.

Beni en çok çeken şey ise combatın akıcılığı ve düşmanı alt etmek için sonsuz yol sunulması oldu. Diablo gibi RPG'lerden zaten karakter buildleri ile uğraşmaya alışkındım, ama bu oyunda karakter buildleri sadece statları değil oynanışı neredeyse komple değiştiriyor. Bununla birlikte, aynı class'ı/build'i oynayan iki oyuncu bile farklı şekillerde savaşabiliyor ve bu oyunu replaylemeyi cidden eğlenceli hale getiriyor.

Companionlar bu oyunun en sevdiğim ikinci şeyi olabilir. Hepsinin kendine özel backstory'leri ilgi çekici ve diğer companionlarla olan etkileşimleri doğal ve komik hissettiriyor. Shadowheart ve Asterion benim favorilerim oldu, ikisi de harika seslendirmelere sahip.

Müzik konusunda nerede nasıl olması gerektiğini bilen bir soundtracke sahip oyun. Sakin, düşmanın olmadığı yerlerde dünyanın en rahatlatıcı müziklerini dinletirken boss'larda insanı yerinden kaldırabilecek müzikler açabiliyorlar. Karakter oluşturma ekranında çalan müzik ise muhteşem.

Oyunun D&D üzerine kurulu olması beni dolaylı yoldan D&D öğrenmeye, oynamaya itti. Bu oyun sayesinde içimdeki aptal nerdü ortaya çıkardım ve internetten kendime zarlar sipariş etmeye başladım. D&D 5e evreni sağlam olduğu için evreni araştırdıkça, Baldur's Gate 3'ün bu evreni ne kadar güzel kullandığını bir daha anlıyorsun. DM kariyerim bu oyun sayesinde başlayacaktır.

Oyunda eksik bulduğum şeyler bazı companioınların hikayelerinin tatmin edici şekilde tamamlanması, Act 2 ve 3'ün ilkindeki cilaya sahip olmaması, basit QoL eksiklikleri ve oyunun dengesiz olması. Son iki actın cilasızlığının sebebi yüksek ihtimalle Act 1'in erken erişimde çıkması ve düzeltilmesiydi. Bahsettiğim companionların da cut content yüzünden öyle bir durumda olduğunu düşünüyorum. Honour mode gelene kadar oyun biraz fazla kolaydı, en zor zorlukta bile. Neyse ki Patch 5 ile permadeath, save scumsız bir oynama yolu sundular ki millet cidden zorlanabilsin.

Benim için en sevdiğim oyun olmasa bile dünyanın en iyi oyunu sıralamasında 1 numara. Teknik açıdan böyle başarılı bir oyun uzun süre bir daha gelmez.

This review contains spoilers

Tekken 7'nin hikaye modundan sonra bu oyun çok ferah hissettirdi. Heihachi'nin ölümünden sonra Mishima Sagasını nasıl sonlandıracaklarını/devam ettireceklerini çok merak ediyordum ve cevabımı aldım. Mükemmel bir hikaye değil, ama epiklik konusunda onu aşabilecek başka bir dövüş oyunu bulunmuyor piyasada.

Jin bazenleri düz anime protagonist gibi takılıyordu, bunu ne zaman düzeltmeye çalışsalar seviniyordum (bkz. Tekken 6). O oyun hikaye açısından biraz manyaklaşıyordu ama 3. Dünya Savaşını başlatan Jin gerçekten Tekken oyunundan çıkma bir şey gibi hissettirdiği için çok sevmiştim. Bu oyunda anime protagonist olmaya devam ediyor, ama bu halini daha çok beğendim. Klişe bir protagonist olmak yerine iyi protagonist örneklerinden gerekeni almış Jin. Şeytan formunun daha derin işlenmesi, annesi Jun'dan gelen melek formu ve babası Kazuya ile olan hikayesi cidden karakteri klişe gözüken, ama aslında derin olan bir karaktere çevirmek konusunda yardımcı olmuş.

Cutsceneler gerçekten benim gördüğüm en güzel gözükenlerden. Genel anlamda zaten buna yaklaşan bir dövüş oyunu yok ama cutsceneler piyasadaki AAA oyunların hepsine rakip. Müzik açısından beklediğimi aldım, ama daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum. Final savaşında çalan müzik dışında pek aklımda kalan bir parça olmadı.

Eski Tekken'lerdeki Hack n Slash/Beat 'em up/Ne demek istiyorsanız bölümlerinin geri gelmesi tatlı olmuş, birçok karakterle de oynatmaları ayrı tatlı olmuş. King olarak asker dövmek gerçekten eğlenceliydi.

Hikaye hakkında beğenmediğim en büyük şey Reina'nın hiçbir şey değiştirmemesi, ve sadece Tekken 9 için bir köprü görevi görmesi oldu. Karakteri oyun çıkmadan full hype'latınca ben de doğal olarak bir şeye bağlanacak diye bekledim, yanılmışım. Reina'yı hikayeden çıkartırlarsa gerçekten hiçbir şey değişmiyor, karakterin hiçbir şeye etkisi yok. Ne geçmişi hakkında ne taşıdığı önem hakkında bilgi veriliyor, tek bildiğimiz şey onun da bir Mishima olması. Neyse en azından karakter tasarımı olarak baya iyi olduğu için pass verebilirim.

Oyuna yeni gelen Heat mekaniği cuk oturmuş. Tekken'de, hatta tüm dövüş oyunlarında, sevmediğim pasif/block oynanış stilini engellemek için gerçekten iyi bir hamle olmuş. Heat'i aktifleştirdiğinizde rakip block yapsa bile belli bir miktar hasar alıyor, tekrar Heat butonuna basarsanız mini Rage Drive gibi bir şey atıyorsunuz. Hem Heat Smashler hem de Rage Drivelar çok güzel ve karaktere uygun olarak tasarlanmış, o konuda baya iyiler.

Kostümizasyon konusunda başta kötü hissetsem de sonra insanların neler yaptığını gördüm ve hakkını yediğimi fark ettim. Başta sınırlı gözükse bile istediğiniz her hangi bir karakteri yapabiliyorsunuz ve hepsi çok güzel gözüküyor. Renkleri seçebilme ve ince ayrıntılarını düzenleyebilmek, kostümizasyon açısından başarılı iş çıkarmış.

Neyse 1300 lira değdi valla, peak dövüş oyunu.

This review contains spoilers

Utanarak söylüyorum ki, Persona 5 ve Persona 5 Royal'i toplam 7 kez bitirdim. Vanilla sürümüne ilk başladığımda oyunun sonuna kadar gelmiştim, ama PS4'ümde çıkan bir teknik arıza nedeniyle tüm savelerim silinmişti. O yüzden bir daha sona kadar geldim ve bitirdim. Daha sonra oyunu platlamak için bir daha bitirdim etti 3. En sonunda canım sıkıldı, her şeyi skipleyip speedrun attım, etti 4.
Sonra Royal çıktı ve onu aldım. İlk oynayışta platladım ve bir speedrun daha attım çünkü salağım. PC portu gelince Steam hesabımda dursun diye aldım ve dayanamayıp bir daha bitirdim.
Oyunu 7 kez bitirmeme rağmen garip şekilde Persona 3, 4 ve 5 arasından en sevmediğim oyun 5 oldu. Merak etmeyin, diğerlerini bu kadar fazla oynamadım.
Persona 5'i ele alırken başlık/bölüm kullanmanın daha mantıklı olduğunu düşünüyorum. O yüzden şöyle basit şekilde fikirlerimi belirteyim.

Oynanış:
Persona 5, tüm SMT oyunları arasından en çeşitli mekaniklere sahip olanıdır, bunun tartışması bile yok. Oyundaki her sistem mükemmel çalışmasa bile bir bütün olarak bakıldığında sıkıntısız çalışan bir sistem gibi gözüküyor. 3 ve 4. oyunda olmayıp da 5. oyunda olan en iyi özellik bana göre Confidantlar ve onların oynanışa kattığı yenilikler. Persona 3 ve 4'te Social Linkler hikaye açısından gerçekten güzeldi ve verdikleri Fusion bonuslar yardımcı olabiliyordu. Ama hikayelerini öğrenmek dışında başka motive edici yönleri yoktu, oyuncuların onlarla vakit geçirmesi için bir sebep sunulmuyordu. Bu oyunda bunu çözmüşler, gerçekten çözmüşler. Neredeyse her Confidant'a ayrı özellik ve mekanik atanması gerçekten güzel bir tercih olmuş. Falcısından tut politikacısına, hepsi karakterlerinin temasına uyan ve işlevli hissettiren yeni özellikler açıyor.
Persona 5, combat konusunda büyük övgü alıyor ve bazenleri buna hak verip vermemek arasında arada kalıyorum. Bir taraftan baktığında oyuna eklenen yeni mekanikler combatı çeşitlendiriyor ve oyundaki ilerleme hissiyatını güçlendiriyor, ne kadar saat oynarsan o kadar güçlendiğini hissedebiliyorsun. Fakat yeni gelen mekanikler (özellikle Royal'de) bir süre sonra birikip büyük bir dağınıklık oluşturuyor. Oyun bana düşmanı alt etmek için 10 tane seçenek sunuyorsa, bu 10 seçenek arasından biri diğerlerinden çok daha güçlü ve mantıklı oluyor. Bu da diğer seçenekleri kullanmayı anlamsız hale getiriyor ve oyun en zor zorlukta bile çocuk oyuncağına dönüşüyor. Tabii ki, bu kişisel bir eleştiri olabilir, turn-based combata alışık olduğum için bana kolay gelmesi normaldir belki.
Confidantlar ve combat dışında oyun, bildiğimiz Persona gameplayinin geliştirilmiş ve cilalanmış hali. Palacelar eski oyunlara göre çok daha iyi tasarlanmış ve bossların çoğu ilgi çekici. Bazı bulmacalar gereksiz uzatılmış hissettirebiliyor ama büyük bir problem değil bu.

Hikaye ve Karakterler:
Bu oyun en çok burada kaybediyor. 3. ve 4. oyundan sonra nasıl bu kadar sıradan ve klişeler ile dolu boktan bir hikaye ve karakter kadrosu yaratmayı başardınız anlamıyorum. Oyun gerçekten güçlü başlıyor, Kamoshida kısımları Persona'nın lise temasını ve bu temanın nasıl sorunlar ile karşılaşabileceğini güzel anlatıyor. Ama buradan sonra bok yoluna sürükleniyor ve bu sürüklenmenin tek sebebi karakterler. Morgana, Ann, Yusuke, Futaba, Akechi ne kadar popüler olurlarsa olsunlar bana göre iyi yazılmış karakterler değiller. Haru'yu eklemedim çünkü oyunda 2 saniye gözüküyor kız. Ana karakter kadrosunun en iyisi Ryuji, herkes onu zorbalasa da ben gerçekten seviyorum çocuğu. Büyükler tarafından aykırı ve agresif gözüken çocukların aslında neler ile baş ettiğini gösteren iyi bir örnek. Koşu kariyeri, Kamoshida ile arasında yaşananlar falan da oynarken ilgimi kaybetmememi sağladı. Makoto da aykırıların tam tersi, büyüklerin beklentisinin çocuklarda nasıl baskı yarattığını göstermesi açısından güzel bir örnekti (Confidantı oyundaki en alakasız ve kötü olay örgüsüne sahipti, keşke daha iyi olsaydı ama bu haliyle bile okey). Futaba'dan nefret ediyorum, obez discord gamerlarının "Waifum, gamer girlim" denmesi için tasarlanmış boktan bir karakter tasarımı. İzolasyon, birini kaybetme acısı ve depresyon gibi ciddi konuları anlatması etkileyici olabilirdi ama olamadı. Çünkü Futaba'yı ne zaman görsem monitöre yumruk atasım geliyor, Morgana'dan bile daha sinir bozucu. Akechi femboy ve gay erkek sevenler için tasarlanmış, neden bu kadar abartıldığını anlamadığım bir çar. Karakterler dışında oyunun ana kötüsü ve finali gerçekten rezalet, Persona 3 ve 4'ün seviyesine yaklaşamıyor bile.
Neyse ki Royal'in çıkışı ile oyuna gerçekten iyi bir villain ve ending eklendi. İyi villain dediğime bakmayın, Persona serisinin en iyi kötü karakteri direkt (kötü bile olmayabilir). Maruki bu oyunu sırtında taşıyor çünkü adamlar Marvel'ın Thanos ile yaptığı "Adam acaba haklı mıydı ya" tartışmasına benzer bir şey yapıyor ve Thanos'dan 100 kat daha iyi iş çıkartıyor. Royal ile gelmesine rağmen vanilla oyuna eklenişi hiç sırıtmıyor. Kasumi de ilginç karakter gelişimine sahip, Persona 4 Golden'daki Marie rezaleti gibi değil ama Maruki kadar iyi de değil. Hikayeyi genel olarak beğenmiş olsam da maalesef harcanmış bir potansiyel olduğunu düşünüyorum.

Grafik & Sanat Tasarımı:
Grafikler güzel, SANAT TASARIMI VE UI ELEMENTLERI PEAK.

Soundtrack:
Çok Jazz ben o kadar sevmiyom, ama yine de çok güzel. Persona 3 ve 4 soundtrackleri hala daha iyi.

Sonuç:
Bu kadar sinirli yazdım bu incelemeyi ama 7 kez oynamışsam bir sebebi var, en iyi Persona oyunu olmasa bile kesinlikle en iyi JRPG'lerden biri. Şiddetle öneririm.


Ben bu oyunu sevdim, baya sevdim. Sevmemin ana sebebi oyunun mekanikleri, hissiyatı ve ya görevleri değil aslında. Önceden birçok online oyunu uzun süre oynamış biriyim ve oynadıklarımın hiçbirinde Helldivers 2 kadar pozitif bir oyuncu kitlesiyle karşılaşmadım.

Oyuncuların toxic olmamasının sebebini herkes oyunun PVE olmasına bağlamış ama bu doğru bir argüman değil (bkz. Warframe, Destiny 2). Toxic kitlenin neredeyse hiç olmamasında oyunun genel tasarımı büyük bir faktör.

Oyun tasarlanırken iyi ve bütünleştirici olan bir kooperatif deneyim istenmiş. Oyunun teması, görevlerin tasarımı, stratagemler ve battle pass emojilerinin (birazdan buraya geleceğim) hepsi oyuncuyu takım çalışmasına ve birliğe teşvik ediyor. Battle passten aldığım sarılma emoteu oyunda yaparken en çok eğlendiğim şey olabilir. Görev bittikten sonra tanımadığım bir adamın önünde bu emote yapıyorum, adam da beraber çalışıp kazanmışızçasına bana geri sarılıyor. Çok rastgele bir düşünce farkındayım ama ben bu oyunu bu yüzden seviyorum. Umarım gelecek güncellemeler ile bu kitle bozulmaz.

Oynanış ve karakter kontrolü hakkında bir şey dememe gerek yok çünkü herkes bundan bahsediyor sadece. Tek kelimeyle, harika.

Oyunun gerçek parayla alınabilen içerikleri de beklemediğim şekilde P2W değil ve bu içeriklere para vermeden ulaşabiliyorsunuz. P2W olmaması o kadar garip gelmedi, oyunun 40 dolar olduğu düşünüldüğünde, ama premium para biriminin görevler içinde elde edilebiliyor olması gerçekten şaşırttı. Hayır kurumu musunuz aq? Oyundaki battle passin de süresi yok, isterseniz 2 yıl sonra girin yine bitirebiliyorsunuz. Sony buna nasıl izin verdi bilmiyorum ama Steam dolar kurunun 3.5 olduğu zamanlardaki cömertlik ile benzer bir cömertlik bu.

Oyunun eksikleri bence söylendiğinden fazla, ve bu eksiklerden kimsenin bahsetmiyor olması sanırım linç edilme korkusu. Benim için oyunun en büyük eksiği içeriğin hızlı bitmesi, bittikten sonra tekrara binmesi. Oyuna ilk başladığınızda gerçekten iyi bir ilerleme sistemiyle karşılaşıyorsunuz; yeni stratagemler alıp, geminizi güçlendiriyorsunuz. Bu güçlendirmeleri yaparken aynı zamanda zorluğu da arttırdığınız için ilerleyiş hissi daha da kuvvetli hale geliyor. Ne yazık ki bir PVE oyun olmasına rağmen oyunda yapılabilecek geliştirme ve alınabilecek ekipman sayısı az. Oyunu 40 - 50 saat oynadım ve açılabilecek her şeyi neredeyse açtım, şu an battle passi kasmak dışında yapabileceğim bir şey yok. Anlattığım durumu herkes yaşamayabilir, memnun olanlar da olabilir. Oyun daha yeni çıktığı ve bir tane bile içerik güncellemesi gelmediği için şu anlık sorun yok. Benim kaygım gelecekte yeterince hızlı içerik getirememeleri ve oyunun hızını kaybetmesi. Bu kadar büyük bir başarıdan sonra büyük ihtimalle böyle bir şey yaşanmaz, ama tedbirli olmak lazım.

Neyse oyun güzel 40 dolarınız varsa alın, en azından geleceğe yatırım olur.

Bu oyun, daha önce popüler olmuş online oyunlardan (Among Us, Fall Guys, New World vb.) birçoğunun düştüğü durumun aynısına düştü. Oyun çıktı, 1 ay boyunca yoğun ilgi gördü, insanlar oyunun tüm içeriğini tüketti ve sıkılmaya başladı. Çıkış ayında 200 - 300 bin oyuncu çeken oyun, bir ay sonra oyuncu kitlesinin %70'ini kaybetti. Oyuncular içeriği bitirdikten sonra yeni içerik gelmediği için oyunu bıraktılar. Aslında Fall Guys da, Among Us da, New World de sonradan güncellemeler getirdi ama çok geç kaldılar; çoğu oyuncu oynamayı bırakmıştı bile.
Bu oyunların başaramadığını başarabilmiş tek oyun Fortnite. O da dünyanın en çok gelir getiren oyunlarından biri şu an, düşünebiliyor musunuz? Geliştiriciler nerdeyse her hafta güncelleme getiriyorlar, hala büyük bir oyuncu kitlesi var ve güncelleme getirmeye devam ediyorlar.

Lethal Company aynı düşüşü yaşadı, ama bunun olacağı baştan belliydi çünkü oyunu tek bir kişi geliştiriyordu. O yüzden "Neden hızlı güncelleme getirmediniz!" diye şikayet etmek anlamsız çünkü o bir insan, o kadar hızlı çalışma ile o kadar fazla içerik getirmesi mümkün değil.
Neyse, bundan bahsettiğime göre oyun hakkındaki görüşlerime geçebilirim:

Oynanış:
Oyunun temeli kooperatif oynamaya dayanıyor ve bu temel çok güçlü. Oyunun patlamasının en önemli sebeplerinden biri bu. Oyun tek başına oynanmıyor, tek kişiyle oynarsanız, zorluğu artmış bir tecrübe yaşarsınız. İki kişi oynarsanız, keyif alırsınız ama zorluk artar. Üç kişi oynarsanız, "Her şey iyi hoş ama sanki bir şey eksik..." diye düşünürsünüz içten içe. Dört kişi olunca gerçekten kooperatif tecrübenin tadını çıkarırsınız. Telsizler, radarlar, oyun içi proximity chat; her şey mükemmel bir uyum içinde çalışıyor. Bir arkadaşınız bir canavar tarafından yakalanıp sesi kesildiğinde, son duyduğunuz onun uzaklardan gelen çığlık sesleri olur. Anladınız siz zaten, kesinlikle oynamanız gereken bir oyun.
Ancak, yukarıda bahsettiğim tecrübe kısa sürede (10 - 15 saat diyelim) etkisini kaybediyor ve aynı şeyleri tekrar tekrar yapmaya başladığınızı fark ediyorsunuz. Gezegene in, hurda topla, canavarlarla uğraş, geri dön ve kazandığın parayla yeni şeyler satın al. Oyun ilerledikçe alacak yeni bir şey kalmıyor, aynı hurda parçalarını topluyor ve aynı canavarlarla karşılaşıyorsunuz. Dediğim gibi, bu sorun her popüler online oyunda çıkıyor zaten, Lethal Company'den hızlı ve fazla güncelleme gelmesini de kimse beklemiyor zaten.

Grafikler, Ses ve Sanat Tasarımı:
Bu konuda türünün en iyilerinden biri olabilir. Oyunun sanat tasarımı görmeye pek alışık olmadığım bir tarzda, ama oyunun atmosferi için mükemmel bir tasarım. Ses konusunda insanların pek konuştuğunu görmüyorum ama bence oyunun korku faktörünü sesler taşıyor. Atılan adımların çıkardığı sesler, uzaktan duyulan canavar sesleri ve önceden de bahsettiğim oyun içi chat oyuncuyu germe konusunda başarılı bir iş çıkarıyor.
Bu oyun gerçekten eğlenceliydi, yeni güncellemeler geldikten sonra tekrar oynamayı düşünüyorum.

(NOT: İncelemeyi bitirdikten sonra merak edip oyuncu sayısına baktım, aktif oyuncu sayısı 40 ile 60 bin arasında değişiyor. Bu oyun ölmemiş, büyük bir kayıp yaşamamış gibi görünüyor. Gelecekte ne olacağını bilmem ama bu sayının böyle kalmasının sebebi mod desteği de olabilir.)

(Bu incelemeyi orijinalinden bağımsız, sanki yeni bir oyunmuş gibi yazacağım çünkü esksiini yakın bir dönemde oynayabilme fırsatım olmadı.)

Resident Evil 4'ü bir yemeğe benzetmek isteseydim büyük ihtimalle içli köfteye benzetirdim.
İçli köfte, bulgur ve kıyma gibi farklı tatları bir araya getirerek lezzetli bir yemek olmayı hedefler. Fakat içli köfte, sadece kıyma ve bulgurdan oluşan bir yemek olarak kalmaz, aynı zamanda Türkiye için kültürer bir sembol görevi görür. En önemlisi, içli köfte yapımı ustalık gerektirir. Önüne gele biri iyi bir içli köfte yapamaz, çünkü iyi bir içli köfte tecrübe ve ustalık gerektirir.

Niye içli köfte hakkında bu kadar konuştum anlamamış olabilirsiniz. Az önce içli köfteden bahsederken aslında Reisdent Evil 4'ten de bahsediyordum.

İçli köfte nasıl bulgur ve kıymanın harmanlaması ile ortaya çıkıyorsa, Resident Evil 4'de hayatta kalma ve aksiyon elementlerinin harmanlanması ile ortaya çıkıyor. Oyunun ilk saatleri mermi sayısına bile dikkat eden, olabildiğince düşmanlardan uzak durup hayatta kalmaya çalışıyorsunuz. Oyunun ilerleyen kısımlarında elinde her türlü silahla gezen bir süper askere dönüşüyorsunuz, bununa yetinmeyip düşmanlara bıçak ve tekmeleriniz ile Street Fighter komboları çıkartıyorsunuz. Dediğim gibi; içli köfte için bulgur ve kıyma neyse, Resident Evil4 için hayatta kalma ve aksiyon aynı şey.

İçli köftenin bir kültürel sembol görevi gölmesi onun lezzetini etkilemiyor. Aynısı Resident Evil 4 için geçerli, oyun dünyasında bıraktığı etki oyunun kalitesini etkilemiyor. Ama bundan bahsetmezsem ayıp olurdu çünkü... öyle işte. İçli Köfte ve Resident Evil 4 arasında bağlantı ararken aklıma bu geldi.

İçli köftenin ustalık gerektirmesi, Capcom'un ne kadar taşaklı bir şirket olduğunu ve başka bir şirketin aynı oyunu yapamayacak olmasına benzer. Ciddi anlamda, bu adamlar uzun süredir ıskalamıyor. Resident Evil remakeleri ile çok güzel bir formül ürettilerr. Aynı formulun suyunu çıkarmadan, yenilikler getire getire çıkartıyorlar oyunları. Remakelerden en az beğeni alan 3. oyun bile çoğu zaman oyunun süresi üzerinden eleştiri alıyor. Capcom biraz açgözlü olsa da, Street Fighter 6'da 20 dolara avatar skini satsa da yaptıkları oyunlarla gerçekten şov yapıyorlar. Umarım bu gidişatlarını korurlar, ve belki... çok düşük bir ihtimalle yeni Mega Man oyunu yaparlar :(

İncelemenizdeki yazım ve cümle hatalarını düzelttim:

"Combat aşırı keyifli, Arkham oyunlarından ilham alınarak yapılmış. Stealth ve parkur da çok keyifli, AC'den ilham alınmış burada da.

Hikaye gerçekten güzel, Talion ve Wraith arasındaki etkileşimler bence çok güzel. Ayrıca Wraith formuna geçebilmemiz ve o formda yaptığımız aktiviteler oyuna ferah bir hava katıyor.

Yetenek ağacı güzel, upgradeler de güzel fakat rün sistemini bir türlü beğenemedim. Rünlerin hepsi birbirine benziyor. Mesela Dagger rünleri "Stealth kill aldığında can yenile", "Stealth kill aldığında ok kazan", gibi benzer şeylerin ufak değişiminden ibaret.

Bitirmesi gereken yerde çok uzatıyor, yenilik bitmesine rağmen devam ediyor. Oyuncu açık dünyadaki etkinlikleri yapa yapa oyundaki her şeyi görüyor, hikayeden devam ettiğinde gelen yenilikler yeterince tatmin edici olmuyor. Görevler, hem hikaye hem açık dünya, Ubisoft görev yapısına sahip, çok tekrar ediyor.

Aslında bir bütün olarak güzel bir oyun, oynarken gerçekten keyif alıyor insan. Fakat 2014 oyununu çıktıktan 10 sene sonra oynayınca insan o dönemin oyunun hatalarına o kadar kolay göz yumamıyor.

LOTR seviyorsanız (tatlı göndermeler var) ve Arkham combatının kılıçlısını oynamak istiyorsanız kesinlikle öneririm."

Ne kadar denersem deneyim saramadım bir türlü. Sorun oyunda mı ben de mi hala emin olmadığım için şimdilik bırakmaya karar verdim oyunu. Belki 2. oyunun çıkışının gazıyla tekrar bir şans veririm.

Persona 3, 4 ve 5 üçlüsü arasından en sevmediğim olmasa da aralarından en iyi olanın Persona 4 olduğunu kabul etmezsem haksızlık yapmış oluurm.

Karakterler serideki en iyisi. Kadro mükemmel, her biri kendi içinde bir gelişime sahip ve hikaye ilerledikçe değişiyorlar. Toplum içindekilerin yaşadığı olmadığın biri gibi davranmak, insanların sana dayattığı kişi olmaya çalışmak gibi sorunlar çok iyi işleniyor bu karakter kadrosuyla. Özellikle Kanji bu konuda mükemmel bir iş çıkartıyor.

Hikayesi 3 kadar güzel olmasa da (bence) en azından düzgün bir villaine sahip olması, oyuncuyu hem güldürüp hem ağlatmayı başarması bu hikayenin iyi olduğu yönlerden birkaçı. Oyuna "Golden" sürümü ile gelen Marie ve onun hikaye kısımları bence gereksiz olmuş ve yapboza uymamış. Yeni content her zaman iyidir ama keşke daha planlı bir entegrasyon olsaymış.

Oynanış açısından 3 < 4 < 5 diye duruyor hala, adamlar çıkan her oyunla eski sistemden daha da iyi iş çıkartıyor. Bu yüzden ister istemez eski oyunun oynanışı, yenisinden kötü oluyor. He ama bunun artısı ilk defa Social Linklerin combat içi bir yenilik getirmesini sağlamaktı, Persona 5'teki confidant sisteminin öncüsü olmuş. Dungenon tasarımların gerçekten çok iyi. Birkaç istisna dışında yaratıcılar ve o dungeonın sahibini iyi yansıtıyorlar. Özellikle hamam, striptiz klübü, piksel oyun ve Naototo'nun askeri dungeonı çok güzel tasarlanmış.

Müzikleri serinin en iyisi, kadın vokalleri nasıl kullanacaklarını sanırım bu oyun ile çözmüşler ve gerçekten çok iyi iş başarmışlar. Shihoko Hirata hem Lynden, hem de Lotus Juice'dan daha iyi bana kalırsa. Özellikle şehirde gezerken çalan şarkılar (Heartbreak Heartbreak, Your Affection vb.) cuk diye oturmuş.

Ayrıca çıktığı dönem 100 liraya satılması çok iyi bir nimetti, iyi ki almışım valla. Oynamayan varsa çabuk oynasın, en iyi Persona oyunu.

İlk 15 saat:

-Super Mario RPG'den ilham alınmış, akıcı bir combat sistemi
-Yeni mekanikler
-ilgi çekici ve tatlı bir hikaye

Son 15 saat:
-Kendini tekrar eden combat, aynı şeyi yapıp duruyorsuuz
-İlk 15 saatteki mekaniklerin aynınısını kullanmaya devam
-Hikaye bir anda saçmalamaya başlıyor ve yandan yemiş Chrono Trigger oluyor

Oyunun süresi 5 - 10 saat kısılsaydı daha mutlu ayrılacaktım oyundan, ama malasef başta yakaladığı momentumu oyun ilerledikçe koruyamıyor. The Messenger'dan sonra güzel ve farklı bir deneme, ama geliştirilebilir.

Puanının bu kadar düşük olmasına şaşırdım ama ben bu oyunu kafa dağıtmak için oynadım, ve ciddi anlamda keyif aldım.
Planet Zoo gibi hem daha çok sistem gerektiren, hem de oyuncunun pür dikkatini isteyen bir oyun yerine arkada müzik açıp kendi 2D hayvanat bahçeni oluşturmak çok eğlenceliydi.

Hayvanlar çeşitli ve hepsi birbirinden tatlı. Kostümizasyon konusunda çok iyi seçenekler var ve hayvanat bahçenizi istediğiniz gibi dekore edebiliyorsunuz. Oyundaki skill ağacı beklenmedik bir ilerleme isteği oluşturuyor ve yeni mekanikler ve dekorasyonlar açıyorsunuz.

Hayvanat bahçesini yönetmek oyun ilerledikçe keyifteen çok zorla iş yapıyormuş hissi verdirtiyor. Bazı QoL eksikliklerinden dolayı bir bakıyorsunuz 10 dakka bakmayı unuttuğunuz domuzların sayısı 5 katına çıkmış. Bunun gibi senaryolar çok yaşanıyor, belki çözümleri vardır ama internette de aynı sorunlarla karşılaşan çok insana denk geledim.

Bu oyun çerezlik bir management oyunu, beklentiyle girmezseniz keyifli vakit geçirebiliyorsunuz. Baby's first Planet Zoo gibi bir görev de görebiliyor. Fiyatı Steam dolara geçtikten sonra ne kadar oldu bilmiyorum ama ben 40 liraya almıştım, kesinlike worth.

Oyunun 2 DLCsi var, birisi akvaryum temalı diğeri dinazor temalı. Onları oynayacak fırsatım olmadı, ama baya fazla content ekliyorlarmış gibi gözüküyor.

Bu oyun çıkmadan önce aşırı hypelıydım. Başta 1 Nisan şakası olarak paylaşılmıştı, sonradan gerçek bir oyun olduğu ortaya çıktı. Ben PvP bir şey bekliyordum ama günümüz standartı bir Rogue-Lite geldi.

Ben bu oyunu ilk çıktığı dönemde arkadaşımla beraber oynadım, erken erişim oyunu olduğu için henüz tüm updateler gelmemişti. O yüzden gelen değşiklikler ve güncellemelerden haberdar olmadan yazıyorum bu incelemeyi.

Oyun çok akıcı bir kontrol hissine sahip, gerçekten bir yengeçmişsiniz gibi haraket ediyorsunuz. Havada takla atıp pompalı tüfekle etrafa sıkmak çok komik ve eğlenceli oluyor.

Oyunu oynadıkça yeni silahlar açıyorsunuz ve bu silahlar yaptığınız buildleri şekillendiriyor. Açılan silahların bir çoğu kendine has oynanış şekillerine sahip olduğu için onları denemek istiyorsunuz. Upgradeler basit olsa da hepsi birleştiği anda etkileyici bir güçlenme hissi oluşturuyor. Oyun başında yavaş yavaş crossbow ile ok atıyorsanız, oyun sonunda aynı crossbowla saniyede 360 ok falan atıyorsunuz.

Ödüller ve stageler de gayet çeşitli. Özellikle "Parkur" stageleri gerçekten eğlenceli ve bu tür için özgün bir şey. Yeni perkler alabileceğiniz mağza stageleri de güzel tasarlanmış, şans faktörü elbet de var ama oyun size birden çok yenileme şansı veriyor. Oyundaki en beğendiğim mekaniklerden bir tanesi de oyunu bildiğiniz kumara çeviren upgrade heykelleri. "%50 şansla canını ikiye katla, %50 şansla canını yarıya indir" gibi seçenekler suann heykeller var oyunda. Basit ama gerici bir risk - ödül sistemi oluşturuyor. Ya ilk stageden 3600 cana sahip bir yengeç olarak çıkıyorsunuz, ya da 25 cana düşüyorsunuz gibi düşünün.

Anlattıklarımın hepsi iyi hoş ama oyun bir süre sonra kendini çok tekrar etmeye başlıyor, bir rogue - lite için normal farkındayım ama oyunu farklı şekillerde oynamak için bir motivasyon kaynağınız olmuyor. Oyunda perma upgrade yok, açabileceğiniz sadece kostümler var. Build yapmak eğlenceli ama çeşitliliğini hızlı kaybediyor. Durum böyle olduğu için tek motivasyon kaynağınız oyunu daha yüksek zorluklarda bitirmek oluyor.

Özet geçmek gerekirse keyifli zaman geçirebileceğiniz, multiplayerı da iyi olan bir rogue - lite oyunu. Bir Dead Cells, Hades veya The Binding of Isaac kalitesi beklemeyin, ama gelecek güncellemelere de bakın belki ilginizi çekebilir.



>Ninja Kiwi ol
>2018'de BTD5'e kıyasla bir devrim olan BTD6'yı çıkar
>Oyunu 10 dolardan sat,
>Oyunda micrrotansactionlar olsun, ama oyundaki tüm içeriğe para vermeden de ulaşablil
>Oyunu düzenli güncellemeye devam et ve yeni içerik getir, hepsi ücretsiz olsun.
>Mükemmel sanat tasarımın, eğlenceli towerların ve bitmesi neredeyse imkansız içeriklerinle piyasaki en iyi TD oyunu ol (Kingdom Rush değil malasef)
>Benim bu oyunda 600 saatim var
>Tekrar başlamaya korkuyorum

Bu oyun benim hayatımda gördüğüm en underrated oyun olabilir. Blazblue isimli bir dövüş oyunu serisinin spin-offu, rogue-lite bir oyun. Oynarken en çok keyif aldığım, türünün en güzel örneklerinden bir tanesi bence. Dövüş oyunu karakterlerini bu türe entegre ederken çok başarılı iş çıkartmış adamlar, kombo hissini iyi veriyorlar.

Oyunda farklı karakterler olarak oynayabiliyorsunuz ve her birinin kendine özel skill setleri var, attackları animasyonları vb her şeyi birbirinden fakrlı. Bu karakterlerin oyunudaki genel upgradeler dışında kendine özel upgradeleri ve gidebilecekleri farklı build rotaları var. Build çeşitliliği konusunda iyi, ama daha iyi olabilir.

Combat konusunda Dead Cell'sin sahip olduğu akıcılığa ve vuruş hissine sahip, düşmanlara vurduğunuzda momemntumunuzu kaybetmiyorsunuz ve vuruşlarınızın bir etkisi olduğunu hissediyorsunuz.

Bosslar konusunda da iyi iş çıkarıyor, çeşitlilik yine fazla. Her oynanışınızda aynı bosslarla savaşmıyorsunuz. Tasarımları da iyi, özellikle son boss fazla epic.

Bu tür oyunlarda zaten hikaye aranmaz pek, ama bu oyunun ki gerçektne kötü ve hiçbir türlü ilginizi çekemiyor. Neyse ki oyunun başında maruz kalıyorsunuz sadece, sonradan arka planda işliyor.

Oyunun eksileri elbet daha fazladır ama garip bir şekilde aklıma gelmiyor hiçbiri, Fiyatı 10 dolar, bir Et Dürüm fiyatı. İsterseniz indirim bekleyin, isterseniz direkt alın keyifli zaman geçireceğinize eminim.

Beni tanıyanlar nedne yorum yapmayacağımı bilir😑