Grand Theft Auto V, sunucularıyla, yükleme ekranlarının uzunluğuyla hem oyunun kendisine hem de geliştiricilerine tonlarca ağır laf edilen güzide oyun. Bu çok oyunculu problemlerini kenara atıp senaryo kısmına ve belli başlı kısımlarına bakarsak cidden kaliteli bir yapım. Bu kalitesini anlatmak için galiba ilk önce oyunun açık dünyası hakkında konuşmam lazım. Bize açık dünya olarak sunulan Los Santos şehri kendisinin piyasadaki diğer açık dünya oyunlardaki gibi öyle sırf düz görevden göreve gitmeniz gerekmeyen tamamıyla vatandaşları, çeşitli mekânları ile kendi halinde akıp giden bir şehir. Bu canlı şehirde ek olarak ana görevler ve yan görevlerin üstüne açık dünyada olan vatandaşlar arasında geçen rastgele olaylar var. Bu rastgele olaylar şehre canlılık anlamında çok güzel bir artı kazandırıyor. Açık dünyadan sonra oyunun senaryosu hakkında konuşmak lazım. Senaryo hakkında en iyi yapabileceğim yakıştırma karmaşa olabilir. Oyunun senaryosu tam bir karmaşa ama kötü anlamda bir karmaşa değil baya iyi bir karmaşa olmuş. Senaryoda 3 karakteri kontrol etmemizden doğan karmaşayı ancak bir oyun bu kadar iyi anlatıp sunabilir diye düşünüyorum.

Senaryonun karmaşa içerisinde olduğunu fakat iyi sunulup anlatıldığını söyledim bunda büyük ölçüde rol alan kısım galiba ana görev yapılarının muazzam olmasıdır diyebilirim. Görevlerin yapılarının çeşitliliğini çok beğendim bu çeşitliliğe örnek vermek gerekirse; bir uçak ile başka bir uçağın içine dalıp içerideki herkesle savaşmak ya da soygun için deniz altı kaçırmak gibi çeşit çeşit görevler var.

Senaryo'da bahsetmem gereken en büyük kısım bence ana karakterler ya aslında özetle karakterlerimiz değişik kişiliklere sahip insanlar fakat Franklin hariç o iki uç karakterin arasında sıradan bir insan. Franklin dışında Trevor asabi, deli, hayalleri yıkılmış bir adam. Michael ise ailesi kötü alışkanlıklara, ona kötü davranmalarına rağmen onları koruyup kollayan bir baba. İki tane ilginç karaktere bir de nötrleme amaçlı sıradan bir karakter eklemiş oyunun yapımcıları gayet iyi düşünülmüş bir hareket.

Oynanış ise yani genel olarak çatışmalara girdiğimiz bir oyunda en önemli olan şeyler vuruş hissiyatı, silah çeşitliliği, çatışmanın sıkmaması gibi şeyler önemlidir. Saydıklarımı gayet oyunda iyi bir şekilde oyuncunun önüne sunuluyor.

Son olarak demeliyim ki oyunun çok oyunculu kısımlarında büyük sorunlara sahip onları inceleme fazla dahil etmeden küçük bir değinmek istiyorum. Oyunun çok oyunculu kısmı genel olarak hileler olmasından dolayı oyunu oynama zevkinizi çok fazla zedeliyor. Bir de oyunda hileler dışında sunucuların çok sorunlu olması ve uzun bekleme süreleri yüzünden oyundan soğumanıza sebep olabiliyor.

İlk oyunun zamanın azizliğine uğramasına rağmen kötü yönleri olduğunu söylemiştim ama küçükte olsa zamanında yenilikleri vardı. Fakat 2. oyunda bunların biri yok tamamıyla boş bir oyun. İlk oyunda kopuk olsa da bir senaryo vardı geçip gidiyordu bunda olan senaryo kopukluğu boş ver karakterler arası diyaloglar bile kopuk. Diyalog kopukluğuna bir örnek verirsem oyundaki bir diğer karakter olan Lucia ile ilk karşılaştığımızda bir yerden Lucia'nın annesi geliyor Lucia annesine sesleniyor fakat kadın sanki orada bir model veya karakter yokmuş gibi "Ooo Sparda'nın oğlu sensin demek" diyor sonra Dante'de daha da alakasız bir şey deyip havaya para atıyor ve "Bugün şans sizden yana" deyip havalı zannedilen ama utanç verici bir şekilde gidiyor. Utanç vericilikten bahsedersek bu oyundaki ana karakterin Dante olduğuna bile inanamıyorum. Çünkü Dante oyunda o kadar az konuşuyor ki sanki yan karaktermiş gibi hissettiriyor. Yani Dante az konuşuyor ama konuştuğu zamanda bir şey dediğini sanmayın Batman çakması havalı olmaya çalışırken aşırı derecede aptalca şeyler söylüyor ve bize de utanmak düşüyor. Bir de oyunun steam versiyonunda fark ettiğim iki şey oldu. İlki ben oyunu oynarken çok sıkıldım oyunu alta alıp bir şeyler izleyeyim dedim sonra bir baktım oyun çöktü tamam neyse kapatayım dedim kapanmadı sırf oyunu kapatmak için bilgisayarı kapatmak zorunda kalmıştım. 2. Olarak fark ettiğim şey ise oyunumuzun hikaye olarak oynanabilir 2 karaktere sahip Dante ve Lucia bu fark ettiğim şey ise Lucia kısımlarındaki çoğu steam başarımı nadir olarak gözüküyor galiba insanlar o kadar nefret etmiş ki Lucia kısımlarını oynamamışlar. İyi ki oynamamışlar diyebilirim çünkü Dante kısmından daha da kötü. Lucia kısımlarında Dante'ye göre farklı bir iki şey var bunlardan biri su altı bölümler ama ilk oyundaki gibi fps değil tps bakış açısı ile yapıyoruz bu kısımları üstüne ilk oyuna göre gayet uzun ve sinir bozucu olmuş bu kısımlar. Su altı kısımlarına galiba bir yenilik olsun diye o saçma mekaniklerle su altı kısımlarına bir de boss koymuşlar. Farklılık olarak birkaç şey daha var öncelikle Lucia'nın Devil Trigger'ı ama tam olarak bir devil trigger mı çözemedim onu çünkü genel olarak melek gibi de gözüküyor. Oyun o kadar kötü ve boş ki onun ne olduğunu bile söylemiyor. Oyunun bir başka kötü yanı ise boss savaşları hiçbiri hatırlanabilir ya da iyi denebilecek seviyede değiller belki son boss biraz ortalamaya yakın. Bu bosslara ufaktan örnek verirsem de uçarken zar zor hasar verilen 3lü maske bize ateş edemeyen boş boş duran 3 tane tank, görüş açınıza girmeyen, sizi bir kulenin tepesine kadar kovalayan helikopter, ilk oyundan gelen örümcek bossu gibi bir sürü boktan tasarlanmış savaşlar var. Boss savaşlarında küçük bir detay daha vereyim oyunumuzun ana kötüsü Arius'un savaşları acayip kötü olmuş. Arius demişken kendisinden de bahsedeyim kendisi şeytan güçleri kullanan bir şirket lideri ve amacı argosax denilen canlıyı mı ne uyandırmak aman oyun bile anlatamıyor bunu. Bu rezil oyun hakkında denecek çok şey var ama kesin diyebileceğim şey Devil May Cry 2 berbat bir oyun. Son olarak da o Arius'un tiz ve kulak tırmalayan sesinden nefret ediyorum.

Bazı oyunlar vardır. Zamanın azizliğine uğrar maalesef Devil May Cry'ın ilk oyunu da zamanın azizliğine biraz uğramış. Zamanın azizliğine uğrayıp oyunun eskiyen kısımları genel olarak oynanışı diyebilirim. Oynanış o kadar yaşlanmış ki oynarken can sıkıcı durumlar olabiliyor. Bir de mekaniklerin yaşlı olmasının üstüne berbat kamera açılarıyla tam bir kafa yeme şenliği olabiliyor. Bu kısımların çoğunluğu zamanın etki gösterdiği sorunlar fakat oyunun bazı ciddi sorunları da var. Bunlardan ilki oyunun senaryosu acayip derecede saçma olmasına rağmen anlatım ve Dante'nin ciddiye alması sonucu çok gülünç duruyor. Bir de senaryoda o kadar kopukluk var ki oyunun başında gördüğümüz Trish ilk bölümden "Hadi ben gidiyom" deyip oyunun sonuna kadar gelmemesi ve geldiğinde Dante nasıl olduysa ona çok bağlanmış ve onun için üzülüyordu. Ha bir de senaryo dışında oyundaki seslendirme açısından da rezalet olmuş. Oyunun bosslar açısından da bir sıkıntısı var bunun nedeni ise neredeyse her boss ile 3 kere savaşıyoruz bir de üstüne örümcek boss savaşları bitince kendisi normal düşman olarak önümüze sunuluyor. Herhalde düşman tasarlamak zor gelmiş yapımcılara yoksa gidip ilk bossu düşman yapmazlardı Bosslar zayıf kalıyor bir de oyunda yine sıkıntılı fakat kısa olan bazı su altı kısımları var. Bu su altı kısımlarını FPS olarak oynuyoruz evet FPS çok ilginç bir seçim ama bu can sıkıcı kısımları fazlasıyla kısa olunca pek sıkıntı çıkarmadı bana. Bu kadar anlatım fakat ben merakımdan dolayı oynadım ve merakımı iyice giderdim. Son olarak oyun hakkında denebilecek bir şey varsa şu an oynanacak bir oyun değil

Red Barrels, Outlast'ın ilk oyunu ile yaptığı düzgün prestijin içine etmek için büyük bir çaba sarf ederek Outlast 2'yi çıkardılar. Size dürüst olmam gerekirse Outlast 2'ye korku oyunu olarak hitap edilmesi bu türün büyük isimlerine büyük bir hakaret olacağını düşünüyorum. Bunun sebeplerinden ilki oyundaki korku ögeleri aşırı zayıflar oyunun yapımcıları korkutmak için hiç bir çaba sarf etmiş gibi gelmedi bana en azından ilk oyunda korku ögeleri gayet iyi durumda böyle suratınıza atlayan delilerdir kovalayan manyaklardır bir sürü korkutacak bir sürü şey varken 2. oyunda neler var fobileriniz üstünden korkutmak gibi aşırı ucuz bir yöntem var bunlara en net örnek olarak aquafobi, mizofobi, klostrofobi gibi bir sürü fobiden korkutmaya çalışan kıytırık korku ögesi bile denemeyecek şeyler var. Yapımcılara söylemem gereken bir şey var maalesef çoğu oyuncu korku oyunlarında fobileri yüzünden değil oyunun sağladığı sağlam korku ögeleri sayesinde korkar. Bir bakıma oyunu korku oyunu diye pazarlamaları ama oyunun sadece birazcık gerebilmesi işin komedi tarafı olmuş.

Oyunun korku ögelerinin zayıflığını söyledim ama şöyle bir durum var. Yapımcılar oyunun diğer kısımlarını da yapamamışlar. İlk olarak bölüm dizaynları çöpten ibaret sadece koşuyorsunuz koşmaktan başka bir şey yok ciddi anlamda yok bazen ilerlemek için bir nesne bulmanız gerekiyor ama bilin bakalım o nesneyi nasıl buluyorsunuz? Çok zor bir soru değil bu tabii ki bir anda başlayan kovalamaca sırasında bir anda önünüze çıkıyor. Yani bu kadar kötü bölüm dizaynı da yapamazsın diyeceğim de yaptılar işte yapacak bir şey yok.

Hikaye ise tamamıyla mantık hatalarıyla dolu bir çöpten ibaret üstelik üzerine berbat bir hikaye anlatımıyla beraber devasa bir çöp yığını olarak önümüze sunuluyor. Hikaye hakkında bir sürü mantık hatası var örnek olarak verebileceğim ilk şey karımızın bakın şaka falan yapmıyorum kadın 2 dakika içerisinde hamile kalıyor ve nasıl oluyorsa birkaç saat sonrada çocuk doğuyor. Bu nasıl bir berbat bir hikayedir ya herhalde yazar falan tutmakla masrafa girmemek içim öyle aralarında kura çekerek hikaye yazmışlar yani böyle berbat bir hikayenin açıklaması anca böyle olur. Oyunun hikayesinin berbatlığını anlamak için ilk oyunu bile oynamanız yeterli ilk oyunda güzel yapılan çoğu şeyi 2. oyunda ne hikmetse yapamamışlar. Hikayedeki bir ekside karşımıza çıkan kötü karakterlerin ne amacı olduğunu neden orada olduğunu hiçbir türlü açıklamıyorlar ve hayır "Notlarda yazıyor" lafını kabul etmiyorum çünkü neredeyse her notu toplayıp tek tek okudum. Bir de notlarla açıklanamayan kısımlar dışında oyunda okul kısımları var. Peki neden var? Çünkü karakterimiz kafayı yemiş delirmiş çok özgün bir konu değil mi kesinlikle hiç yapılmamış hiç kimsenin düşünmeye aklını erdiremediği bir konu değil mi? Bu okul kısımları köyde geçen hikaye ile paralel ilerliyor bizim çocukluk anılarımızı gösteriyor fakat ne gereği var bu kısımların oyunun ana hikayesinden aşırı bağımsız ve boktan üstüne anlatımı daha da karmaşıklaştırıyor. Bu okul kısımları dışında oyunda dediğim gibi kötü karakterlerin açıklanmayan noktaları var ama bakın neden bir kovalamaca sekansından sonra hikayeden direk siliniyor buna anlam veremiyorum. Bakın bu silinenlerin yanın birde hikayeden silinmeyen kötü karakterler var fakat onlarında sonu tatmin edicilikten çok uzaklar. Kötü karakterler dışında oyunun hikayesinin sonu da fazlasıyla berbat adamlar son yapmak yerine "Hadi oyun bitti kapat artık" dermişcesine bir sonla bizi öylece bırakıyor.

Outlast 2'de ilk oyundan farklı olan şeylere bakarsak mekaniksel olarak bandaj ve kameraya gelen mikrofon özelliği başka bir mekaniksel yenilik yok oyunda. Bu yeni gelen bandaj ve mikrofon özelliği ise şöyle demeliyim mikrofonu bir 10 dakika kullandıktan sonra öyle bir mekaniğin olduğunu unutmama yol açtı fazlasıyla etkisi geldi bana. Bandaj ise oyun ilerledikçe karakterimiz fazlasıyla yaralanıyor bandajla bu yaraları sarıp tedavi edebiliyoruz. Oyunun ilerlemesine göre kıyafetiniz parçalanıp yırtılıyor bu görüntü ve bandajla güzel bir hayatta kalma görünümü oluşuyor.

Oyunun en iyi yönü benim gözümde grafikleridir. Grafik açısından oyun çok hoş gözüküyor bazı yerlerde manzarayı kaydetmek için durduğum oldu. Grafiklerin iyiliği sayesinde mekan tasarımları çok güzel gözüküyor ben şahsen baya sevdim oyunun görselliğini. Grafiklerin yanında oyundaki animasyonların kalitesi de baya iyi ama bu kadar berbat bir oyunu sadece grafikleri için kimse almaz. Diyeceğim o ki korkutamayan bir korku oyunu çürük meyve gibidir zorla yerseniz kusturur.

Mr. Shifty, gayet basit ve eğlencesi kısa sürecek türden bir oyun fakat oyunun bu basit ve kısa sürecek eğlence formülü oynanış süresi olarak lastik gibi uzayıp biraz kötüleşen bölüm tasarımları yüzünden oyunun temposu düşüyor. Bu durum bana fazlasıyla oyunun kendi topuğuna sıktığını hissettiriyor. Böyle olmasının nedeni oyunun ana mekaniği olan kısa mesafeler içerisinde belirli atlayışlar yapma belli bölümlerde mücadele ve zorluk olsun diye kullanılamaz hale geldiği kısımlara geçiş yapıyor. Fakat bu geçiş oyunun kendi topuğuna sıktığı an oyunda en çok eğlendiren etmenin bir anda yok olması çok çok bunaltıcı ve sıkıcı hale getiriyor oyunu benim açımdan. Yani zorluğu böyle bölümler ile arttırma isteğini anlayabilirim ama bu bölümler sayesinde oyun bir güzel uzuyor ve çok sıkıcı bir hale geliyor. Hikaye bölümleri ilerledikçe oyunun eğlencesi yavaş yavaş azalıyor benim gözümde o yüzden bu oyuna karşı hem çok sıkıcı hem de fena değil demek istiyorum. Bu arada oyunun hikayesi hakkında pek bir şey diyemeyeceğim çünkü hiç böyle dinleyeyim diye düşünmeyin bu arada ana odak hikaye olmadığı için öyle yazmışlar geçmişler herhalde ben oyunun bir noktasından sonra diyalog geldiği gibi geçme tuşuna abanmaya başlıyordum. Bölüm tasarımları hakkında konuşursak yani çok fazla değinecek kısımları yok bazıları eğlenceli bazıları oyunu uzatma çabasıyla yapılmış berbat ötesi bölümler olarak oyun içine serpilmişler. Tam fiyatına değmez fakat indirimlerde gözünüze kestirdiğiniz vakit alınabilecek tadımlık bir bağımsız yapım.

Blade Wolf ek hikayesini ben pek sevemedim 1-2 saat arası bir şey olmasına rağmen bazı noktalarında baydım o yüzden Sam ek hikayesi kadar zevk bile alamadım diyebilirim. Öncelik kısa özet geçersek Blade Wolf oyunun 2. boss savaşını kendisiyle yapıyoruz. İşte burada bu boss savaşından önce oyun Blade Wolf'un başına gelenleri gösteriyor. Blade Wolf'un oynanış kısımları bana biraz garip geldi diğer kullandığımız iki karaktere nazaran Blade Wolf biraz yavaş kalıyor ama bu ek hikayeyi sıkıcı yapacak bir durum gibi gelmiyor gözüme daha çok bu Blade Wolf kısımları için tercih edilen bölüm tasarımları bana kötü geldi. Şahsen çoğu Hack and slash oyununda platforming kısmı görünce fazlasıyla bayarım çünkü pek iyi oldukları söylenemez çünkü oynanış süresinde biraz daha artış olsun biraz oyunucu oyalasın diye zorlama konulduğunu fazlasıyla hissettirirler. Değinmek istediğim bir kısımda diğer iki karaktere göre Blade Wolf biraz daha küçük olduğu için gizlilik yapması kolay ama gizlilik dediğime bakmayın iki adım atıp saniyesinde adamı indiremezsiniz kolayca fark herkes tarafından fark ediliyorsunuz. Ben bu ek hikayenin en çok boss kapışmasını beğendim onun dışında Sam ek hikayesinden sonra pek de bu ek hikaye hoşuma gitmedi.

Öncelikle bu ek hikayenin kısa bir özetini geçmek gerekirse Jetstream Sam'in Desperado için katılmadan önce neler olduğunu ve neden katıldığını gösteriyor. Oynanış kısmına gelirsek Sam'in kullanımı o kadar büyük bir çeşitliliğe sahip olmasa da 1-2 saat için yeterince tatlı bir oynanış şeklinde sahip öncelikle Sam'in kullandığı kılıç ve onun kını birbirine bağlı bir şekilde çalışıyor yani savaşa girdiğinizde böyle uzaktan bir şarj edip vurup kaçabiliyorsunuz yada kombo yapacağınız sırada kılıcınızı hazırlayıp düşmana hızlıca girişebiliyorsunuz. Sam'in oynanışı hakkında fazla konuşmam biraz zor çünkü genel olarak Raiden gibi tek farkı bu kılcını kınına sokup şarj etmesi. Bir de bu ek hikayeler kısa olduğu için fazlasıyla büyük boss kapışmalarına sahip değiller yine de iki ek hikayenin boss savaşları ana bosslar kadar olmasa da eğlenceli bir savaş sunuyorlar. Genel olarak Sam'in ek hikayesi kısa ve öz olmuş.

Metal Gear serisi çoğunluk olarak gizlilik üzerine kurulu bir oynanış sunar oyuncuya fakat serinin yan oyunu MGR: REVENGEANCE serinin ana oyunlarının aksine gizlilik sunmayı değil daha hızlı ve aksiyonlu bir oynanış getirerek sapa sağlam bir Hack and slash oyunu ortaya sunuldu. Kesinlikle serinin ana oyunlarına karşı hikaye anlamında çok çok gerisinde kalsa da kendi çapında hoş bir hikaye ve tatmin edici oynanışı ile seride benim için özel bir yeri var. Öncelikle oyunun hikayesi MGS4'ün sonrasında Raiden'ın Desperado isimli bir gruba karşı giriştiği savaşı gösteriyor. Hikaye'nin en çok beğendiğim özelliği karakterler olabilir özellikle karakterlerin böyle hikayesi büyük bir başyapıt falan değil ama karakterlerin tasarımları ve değişik kişiliğe sahip ilginç tipler olmaları oyunun zevkini benim açımdan fazlasıyla arttırmıştı. Bossların genel tasarımı dışında savaş olarak da oyunun eğlencesine eğlence katıyorlar. Ana hikaye ilerleyişinde karşılaştığımız bosslar verdikleri tatmin edici karşılaşmalarla oyunun temposunu fazlasıyla arttırıyorlar. Bir de üstüne bu boss kapışmalarında ve normal düşmanlara karşı yaptığımız savaşlarda çalan müzikler o kadar iyi seçilmiş ki oyunun temposunu bir üst seviyeye taşıyor. Bu oyun bir Hack and slash dolayısıyla herkesin aklında hızlıca tüm düşmanları kombo yağmuruna tutarak kesmek canlanıyor diye düşünüyorum. Bu hızlıca düşmanları kombo yağmuruna tutma olayına MGR birazcık kendi tarzını katarak hem düşmanları kesmenize izin veriyor hem de etrafındaki çoğu objeyi keserek belli bir süre kombonuza süre katmanıza olanak sağlıyor. Fakat bu etrafındaki objeleri kesme olayı belli başlı nesnelerde gerçekleşiyor yoksa kaldırımları durduk yere binaları falan kesemiyoruz. Onun yerine oyunun belli başlı belirlediği nesneleri kesmenize olanak tanırken canı azalmış veya karşınızda zayıf kalan düşmanları da bir sürü parçaya kesmenize izin veriyor. Düşmanları çoğunluk en zayıf noktası olan omurgasından Blade Mode ile kesince Raiden'a hem can hem de enerji kaynağı oluyorlar. Blade Mode dışında da nesneleri bir sürü parçaya kesebiliyorsunuz fakat düşmanları parça parça kesmek için Blade Mode'a geçiş yapmanız gerekiyor. Oyunun bosslar dışında bu Blade Mode mekaniği fazlasıyla beni tatmin etmişti. Düşmanlarınızı böyle hırpaladıktan sonra onu infaz edermişcesine kesmek oyunun tatmin ediciliğini çok üstlere taşımış. Bir de oyunumuzun genel kombo ağacı olarak biraz yavanlığa sahip olduğunu söylemem lazım ama dert edilesi bir durum olduğunu düşünmüyorum bu yavanlığın çünkü oyunun oynanış süresi gayet kısa olduğu için o komboların bazılarını kullanamadan oyun bitebiliyor. Oyunun oynanış süresi kısa bile olsa oyunun ana hikayesi bitince yeni 2 tane ek hikaye açılıyor ve bu hikayeler hikaye boyunca karşılaştığımız Jetstream Sam ile Blade Wolf hakkında 1 yada 2 saat uzunluğunda olan kısımlar oynanabilir hale geliyor.

MGR'ı bitirdikten sonra oyun nedense tekrardan oynama isteği uyandırdı içimde ve oyunun boss savaşlarını tekrar tekrar tekrar yapmaya başladım çok sebepsizce olsa da fazlasıyla eğlenceli olduğu için sürekli boss savaşlarını yaptım en sonunda zar zor olsa da oyunu bıraktım. Oyunun bana verdiği keyif çok büyüktü o yüzden bu oyunu gönül rahatlığıyla herkese öneririm oynarsanız pişman olmayacağınız bir kısa ama keyifli bir deneyim sunuyor.

Arrest of a stone Buddha başlangıçta ne kadar hoş gözükse de oyunun öyle bir yapısı var ki oyun başta neyse sonuna doğru da aynı şekilde ilerlemesinden dolayı fazlasıyla bana baygınlık geçirtti. Oyunu benim için sıkıcı yapan en büyük etmen oyun boyunca gram değişmeyen oynanışı olabilir. Fazlasıyla basit bir oynanışa sahip nasıl olduğunu söylemek gerekirse bildiğiniz sadece yürü ve ateş et ara sıra mermin bitince düşmanların elinden bir silah kap tekrar boş boş üstüne gelen milyonlarca adamı vur tamamıyla bu yapıda hiç çeşitlenmeden hiç bir kendine yenilik katmadan kalıyor. Bu arada çeşitlenmiyor deyip hakkını yemeyelim tek tabanca, ikili tabanca ve pompalı tüfek olarak bu kadar bile silah olması oyunun ne kadar sığ olduğunu gösteriyor.

Bir insan evladı neden oyununu bu kadar sığ ve sıkıcı yapmak ister bilmiyorum ama bu yapıda olan bir oyunu bile insanların çoğunluğu seviyor. Benim anlayamadığım sevecek çok bir şey bulamadım oyunda zaten oynanış desen sıkıcılığın 50 tonu gibi bölümler arka plan değişikliği yapılmasa çekilmeyecek derecede monoton ilerliyorlar.

Oyunun en saçma şeylerinden biri ise oyun süresini bir güzel uzatan koşma eylemenin yokluğu oyunda bildiğiniz koşamıyorsunuz kaplumbağa kadar yavaş yürüyorsunuz. Bu koşamama olayı o kadar sinir bozucu ki sizi böyle açıkmış gibi hissettirmeye çalışan minik bir haritaya atıyor ve orada kağnı gibi yürüyerek zaman geçirmenizi istiyor oyun. Bu zaman geçirme olayı tamamıyla oyun süresini nasıl uzatırız çabası ama bu süre uzatma çabasını "ya oyunun hikayesi için destek" gibi yutturmaya çalışıyorlar.

Hikaye için destek dememin sebebi şöyle hikayemiz 70'lerin Fransa'sında uykusuz sorunları ve yaşamdan bunalmış bir suikastçının bir şeylere cevap aramasını anlatıyor. Anlatım diyorum ama oyunun hikayesel çok az gösterdiği hikayenin çoğunluğu bir bölümün sonrasında bir iki diyalog yedirilmeye çalışmışlar.

Hikayesi anlatım olarak takılmayacak derecede olsa da ilgi çekici bir tema seçilmiş. Bu yapım hakkında bana iyi gelen şeylerden birisi yine başlangıç kısımlarında atmosferiydi herhalde ama bu iyi taraf bile o kadar sıkmaya başlıyor ki buna bile iyi yön diyemiyorum. Bir de oyunun size sağladığı saçma bir zorluk var. Bu zorluk bölümler içerisinde bir ülke nüfusundan daha çok olan düşman dalgalarının sağladığı bir zorluk ve anlayamadığım şekilde bir bölümde ilerlerken aynı nokta aynı düşman türü tarafından bir çok kez öldürüldüm orada öyle bir şey olduğunu görünce oyun bile bile orada öleceğimiz saçma bir şey mi koymuş acaba diye düşündüm fakat oyunumuz bir iki kez daha ölüp aynı yerde o düşmanı indirmek için o monoton çöp bölümü başından oynatarak süreyi uzatmak istediğini fark ettim.

Uzun lafın kısası oyunu kesinlikle oynamınızı önermem ama merak ettiyseniz azıcık bile olsa şöyle bir şey yapmanızı önerebilirim oyunu indirim zamanı alıp bir yarım saat oynayın sonrasında iade edin zaten o yarım saat içerisinde gördüğünüz şeyler oyunun her kısmında aynı olduğu için zamanınızı harcamaya değmez.

Resident Evil 7 sırasında ana karakterimiz Ethan Winters'ın hikayesinin sonrasında bir takım olayların ortaya çıkmasıyla hikayeye serinin emektar karakterlerinden biri olan Chris Redfield'ın dahil olduğu Not A Hero isimli kısa bir hikaye dizisine tanık oluyoruz. Öncelikle Chris Redfield pek Chris gibi hissettirmiyor tip olarak çünkü fazlasıyla sıradan bir askere benziyor.
Her ne kadar tip olarak benzemiyorsa oynanış kısmı tamamıyla Chris olduğunuzun hissini veriyor. Bunu söylememin en başlıca nedenlerinden biri oyunda ilerlerken karşınıza çıkan düşmanları birkaç mermiyle öldürmeden sadece sarsarsanız ana oyunda olmayan düşmanlara bitirici bir hamle atabiliyorsunuz. Bu bitirici hamle ise baya okkalısından bir yumruk işte bu yüzden tam Chris olduğunuzu hissediyorsunuz. Şaka bir yana daha kolay şekilde düşmanların işine bitirme kısmı hoş olsa bile bu sadece birkaç dakikalık bir süreç ek pakete özel düşmanlarımız ortaya çıktığında ana oyunda olan düşmanlardan kat kat daha güçlü oluyorlar.

Bu yeni düşmanlara Chris'in çeşitli sersemletici bombaları çok güzel bir denge getirmiş şahsen bu kadar kısa bir ek paket için böyle güzel şeyler hazırlamaları çok hoşuma gitti. Süre olarak 1 buçuk saat içerisinde biten bir ek hikaye barındıran Not A Hero Resident Evil 7'nin ana hikayesine fazlasıyla güzel bir katkısı var. Not A Hero ek hikayesini ana hikaye bittiği gibi oynamaya başlarsanız direk pek korku atmosferine giremeyeceksiniz çünkü daha donanımlı ve deneyimli bir askeri oynadığınız için pek korkacak bir şey pek olmuyor ama bu durumdan hiç şikayetçi değilim. Şikayetçi olmamamın sebebi ise Chris ile oynamak çok eğlenceli olmasının yanında korku hayatta kalma yerine aksiyon hayatta kalmaya çeviriyor kendini ve üstünüze baskı yapan düşmanların önüne sadece bir engel koyarak onları geciktirebilir tehlikeden uzaklaşabilirsiniz veya onları ortadan kaldırarak tehlikeye son verirsiniz bu iki seçenek arasında ilerlemek beni fazlasıyla eğlendirmişti. Bu ek paket içerdiği içerikler açısından gayet hoşuma gitti. Ana hikayeyi sevenlerin Not A Hero'ya bir şans vermelerini öneririm.

İşini düzgün yapan korku oyunlarını oynamak ne kadar tatlı bir şey anlatamam. Resident Evil 7 öncesinde aynı sene çıkış yapan Outlast 2'yi oynamıştım ve kesinlikle oynadığım en berbat korku oyunlarından biriydi. Resident Evil 7 ile aynı sene çıkmasına bile şaşkınlıkla baka kalmıştım çünkü birisi işini yerinde ve düzgün yapabilen bir yapım diğeri ise çöp demenin bile yetersiz kaldığı bir oyundu. Öncelik Resident Evil 7'i böyle işini düzgün yaptığını söylüyorum ama kendi çapında çok fazla oyunun güzel gidişatını bozan şeyler var onlar hakkında konuşmak istiyorum ama önce biraz oyunun güzelliklerini konuşalım.

İlk olarak oyunun hikayesi hakkında bir kaç şey fark ettim. Bu fark ettiklerim ise pek kötü bir şey değil aslında sadece fazlasıyla türün büyük oyunlarından bazı esinlenmelere sahip. Genel anlamda oyunun hikayesini beğendim güzel bir şekilde sunup bitişe doğru ilerlerken ek paketlerde olan oyunun devamını anlatacak olan hikayelerin temeline atış yaparak bitiriyor. Hikayemizi özetlersek karısından 3 yıldır haber alamayan Ethan Winters'ın bir gün bir video almasıyla karısını aramaya kötü bir şöhrete sahip olan Baker ailesinin konutunun bulunduğu yere gidiyor. Bu anlattığım özet daha çok hikayenin bir kısmını kaplıyor. Hikayenin özet geçtiğim kısmı aslında oyunun en etkili bulduğum kısımlarıydı çünkü bir noktadan sonra oyunun oyuncuyu korkutmaya sürekli çabaladığı atmosferi iyice gergin ve etkili kılmaya çalıştığı kısımları yerine sadece elinize aldığınız makine tüfekle karşınıza çıkan düşmanlara ateş etmeye başlayınca o güzel ilerleyen gergin tempo bir anda tepe taklak gidiyor. Keşke bu tempoyu tepe taklak eden kısımları yapmayı denemek yerine direk kökünden kaldırılmış olsa ne güzel olurdu diye çok düşündüm. Bu bahsettiğim kısım zaten 1-2 saat civarı bittiği için sıkmaya başladıktan sonra oyun yine güzel bir hal alıyor.

Bu yapım bir yönüyle bana öyle bir keyif verdi ki anlatamam bu yön ise oyunun silah kullanımı bu kadar zevkli olacağını hiç düşünmeyerek ilk silahımız olan tabancayı elime alıp ateş etmeye başlayınca o kadar keyifli bir kullanım sunuyordu ki diğer silahları da kullanırken fazlasıyla zevk almıştım. Üstelik silah kullanımının iyiliği oyunu üst seviyelere taşıyor. Silah kullanımı güzel olmasının yanında oyunun normal zorluğunda gidip havaya silahla ateş etmezseniz tutarlı sayıda merminiz kalıyor ama bir deneme amaçlı Madhouse zorluğunda oyuna tekrar başlayayım dedim. Oyunun başlangıcında olan ilk girdiğimiz evde bile çoğu şeyimi kısıtlayarak baya hayat kalmaya zorluyordu özellikle elimdeki eşyaları düzgünce kullanmam için fazlasıyla kısıtlı bir sayıda vermesi çok hoşuma gitti. Kısıtlı eşyaların aksine bir de Madhouse zorluğunda normal zorlukta istediğiniz kadar save almanız yerine size kasetler vererek onlarla kayıt yapmanıza izin veriyor ve bu kasetlerden yeterli sayıda mı yoksa az mı veriyor bilemiyorum çünkü bu zorluğu oyunun ilk kısımlarında göz gezdirip çıkmıştım. Bu arada oyunu bir kere bitirmediğiniz sürece Madhouse zorluğu açık olmuyor bir kere bitirdikten sonra açılan bir zorluk belki orada olan kısıtlılık hoşunuza gidebilir.

Bölümlerin dizaynı ise yine başlarda olan Baker konutlarında güzel fakat sonrasında bölümler biraz tökezlemeye başlıyor. Bölümler biraz başlarda olduğu kadar iyi olmasa bile öyle göze çarpacak kadar kötüleştiğini söylemem. Bir de benim bölümler hakkında çok çok hoşuma giden şey ise oyundaki ana odağımız olan Baker ailesinin her bir üyesi için tamamıyla farklı bir konsept sahip bir bölgeye girmemiz çok hoşuma gitmişti. Bunlar dışında hayatta kalma korku türüne merakınız var ama girmek için oyun düşünüyorsanız Resident Evil 7 türe gayet güzel bir giriş noktası olabileceğini düşünüyorum.

The First Samurai
Bu ek paket ise üçü arasında en sevmediğim diyebilirim. Sevmememin ilk sebebi oyuna neredeyse tüm ek paket boyunca tek bir düşman ekliyor ve iki ek paket boyunca o kadar eklenen düşmanlar vardı yeni düşmanlar görüyorduk. Bu ek paket yok diyerek üstüne üstlük ana hikayede kestiğimiz bosslardan birini bile ana görev ilerleyişinde kapıştırıyor. Tamam şunu anlarım hikayesel olarak bir bağı var o bossun ek paketle ama niye ikinci defa yine onun sadece kıçı büyümüş versiyonu ile kapışıyoruz onu anlayamıyorum. Hikaye kısmında gayet hoşuma gitse de içerik anlamında hiç sevemedim. Hatta bu ek pakete kadar tüm yan görevleri yaparak ilerliyordum fakat bu ek paket yüzünden artık içim sıkıldı yan görevlerin bir çoğuna ellemedim. Bir de bu ek pakette bir şey fark ettim oyun boyunca gözüme batmayan bir durum bu ek paketin ikinci bossunda çok gözüme çarptı normalde olan bir şeydi aslında ama nedense bu bossta çok takılmamdan dolayı sinirimi bozdu. Bossu keseyim diye birkaç seviye atladım sonrasında bir baktım önceki hasarından daha çok vurmaya başladı. Sonra içten içe iyice hakaret etmeye başladım. En zevk almadığım ek paket buydu ama kalan ikisinin tadı cidden bir başkaydı.

Darkness in the Capital
Bu ek paketler arasında en eğlenceli görevler benim için bu ek pakette. Özellikle boss savaşlarının eğlencesini en çok çıkarabileceğinizi düşündüğüm ek paketlerden birisi ama bazı bossları var aman dedirtiyor. Bu aman dedirten bosslar oyunun en kötü dezavantajı olan elektrik elementini kullanıyorlar. Genel olarak oyunda elektrik efekti basan bosslar oyun boyunca canıma iyice okumuşlardı o yüzden içimde hala o bosslara karşı bir nefret var. Bu ek paketin bir özelliği de ilk oyunda olan Hayabusa boss savaşından var. İlk oyunda Hayabusa bossunun zorluğu hakkında baya bir şeyler görmüştüm ve merak edip ikinci oyunda deneyeyim dedim. Biraz boss beni dövdükten sonra kolaylıkla yendim de sonra fark ettim adamlar NG+'larda kanser oluyormuş bu bossta sonrasında şaşırıp başka göreve geçmiştim. Hikayesel olarak yine bizim gibi bir iblis avcısı olan Minamoto no Yorimitsu zamanına gidip Yorimitsu ve yandaşı Abe no Seimei'nin iblislere karşı olan savaşına tanık oluyoruz.

The Tengu's Disciple
Bu ek paketin hikayesi ana karakterimiz gibi iblis avcısı olan Minamoto no Yoshitsune'nin zamanında bir maceraya atılıyoruz. Genel açıdan görev yapısı olarak eğlenceli bir dizayna sahip. Fakat tek sinir bozucu yanı oyunun bir tane bossu hariç olumsuz bir yanını hatırlamıyorum.

İlk oyunun bana verdiği güzel hisler sonrası ikinci oyuna karşı büyük bir beklentim vardı. Gözümde kesinlikle daha çeşitli daha heyecanlı daha büyük bir oyun olacak diye heyecanla bekliyordum ve sonrasında oyun konsollara çıkışını yaptı. Tabii benim konsolum olmadığı için PC'ye çıkışını bekledim. PC'ye çıkışını beklerken hevesim kursağımda kalmasın diye videolara falan bakmıyordum ama sonrasında dedim bir iki videodan zarar gelmez. İzledikten sonra içimden bir su serpildi ki içten içe evet lan beklediğim şey buydu diye çığlıklar attım. En sonunda PC'ye çıkışını yapınca fiyat bir yüksekti indirime girmesini bekledim ve yine bir süre dokunamadım oyuna sonrasında hevesim kaybolmaya başlamışken doğum günümde arkadaşım bir anda Nioh 2'yi attı hem sevindim hem de diyorum ne oluyor diye içten içe işte sonrasında oyunu yükledim. Yükledim yüklemesine ama bir şeyi unutmuşum Nioh 1 yarı ömür yutan bir oyundu bunu düşünmeden atladım oyuna oynadıkça oynadım. Sonra diyorum ne zaman bitecek lan bu diye çünkü fazlasıyla içerik bekliyordum ama bu beklediğimden bile fazlaydı. Oyuna devam ettikçe bir her noktadan görev yapılacak savaş vesaire her şey bolca çıkıyordu. Hatta o kadar içerik çıkmasına delirmeye başlamıştım.

Bu kadar içeriğin bolluğu hakkında övebilirim oyunu fakat oyunda bu bolluk biraz kabak tadı veriyor. Üstelik oyunun son bölgelerine geldiğiniz de oyunun en sinir bozucu saçma saldırılara sahip bossları üstünüze art arda atan ya görevler çıkartmaya başlıyor o noktada oyun beni iyice delirtmeye başlamıştı. Yan görevlere laf atmadan önce şunu söyleyeyim ana görevler bir kaç istisna dışında muhteşemler çok güzel bosslar ve mekanlarla karşılaşıyoruz. Bu ana görevlerin biraz sinir eden bir kusuru var. O da ilk oyundan düşmanların olması örnek olarak Karasu Tengu ve ilk oyunun ek paketinde ortaya çıkan satırlı tipler yani eskiye mazi olarak böyle azar azar gelseler bir şey demem ama kesesine bereket attıkça atıyordu.
Bu eskiye dönüklük durumundan rahatsız olsam da bir yanı hoşuma gitti. Bu yanı ise oyunun çeşitli yan görevlerinde bazen ilk oyunun ana bosslarıyla karşımıza çıkıyor. Karşımıza çıktıkları zaman ilk oyundaki saldırlarına ek olarak yeni mekaniklere özel saldırılarıyla karşımıza çıkıyorlar.

Mekanlardan bahsetmek gerekirse çoğu bölümün geçtiği mekanlara bayıldım. Üstelik oyunun bazı kısımlarında devasa ilginç neyin olup bittiğini anlayamadığımız tapınaklar beni benden alıyordu. Cidden ilk oyunun klostrofobi yaşatan mekanlarından böyle daha geniş yerlere çıkmak iyi hissettiriyor. Tabii ilk oyunda geniş alanlara çıkıyorduk ama 2. oyun kadar fazla açık alana çıkmıyorduk.

Oynanış kısmında ise 1. oyunda olan her şeyi alıp 2. oyunda arşa çıkarmak için üstüne bir sürü şey donatılmış. İlk olarak Yokai Shift hakkında konuşmak istiyorum. Oyunda fazlasıyla beni kurtaran bu özelliğin mantığı hem oyun ilerleyişinde kestiğimiz şeytanları kullanabilmemiz hem de kendimizin şeytana dönüşmesini sağlıyor. Öncelikle kestiğimiz şeytanların belli bir süre sonra ruh özü düşüyor. Ruh özü düştüğünde kapasiteniz yettiği kadar kullanabiliyorsunuz. Şeytanları kullanma dışında dönüşme özelliği ise 3 türe ayrılmış şekilde geliyor. Dönüşebildiğimiz Brute, Phantom ve Feral 3 tür iblis var. Bu iblislerin kendince avantajları var. Avantajları açıklamadan önce oyunun burst counter mekaniğini anlatmam gerekiyor. Burst Counter her düşmanın yaptığı özel bir saldırıya karşılamayı sağlayan bir mekanik bu özel saldırılar ise düşmanlarınızın üstünde bir kırmızı dumanla ışık karışımı bir belirti oluyor bu saldırıları kaçarak kurtulabiliyorsunuz fakat Yokai Shift özelliğiniz ile burst counter yaparsanız büyük hasarlar çıkarabileceğiniz bir açık oluşturabiliyorsunuz. İşte bir nevi Yokai Shift avantajlarınız bu burst counterdan tutun saldırılarınızın seriliğine kadar değişi yaşatabiliyor. Tek tek açıklamak gerekirse ilk olarak Brute daha orantılı saldırılarla en kolay burst counter yapılacak yokai shift türü diyebilirim. Feral ise çok seri saldırılar yapabildiğiniz fakat burst counterları daha zor isabet ettirebildiğiniz bir yokai shift şekli. Phantom ise neredeyse hiç kullanmadığım Yokai Shift türü buna pek yorum yapamam. Ana oyun hakkında ki son yorumlarıma gelirsek oyun oynadığım en iyi souls alternatifi ve souls serisinden bile iyi olduğunu düşündüğüm bir yapım.

Genel olarak Nioh 2 benim için bazen sinirden patlamalarla bazen oyunun saçma yan görevleriyle sinir kat sayılarımda zirve yapsa da muhteşem bir serüvendi. Şuanda olduğu fiyatta alırsanız pek parasına değeceğini söyleyemem indirimli fiyatı da yeni PC'ye port edildiği için biraz tuzlu gelebilir. Bunların dışında o tarihi dönem, karakterler ve mitolojik canlılara bir de souls-like türüne karşı bir ilginiz varsa yapışın. Hem ilk oyuna nazaran daha hızlı ve akıcı bir yapıda hem ilk oyundan fazlasıyla gelişmiş üstelik prequel olmasından dolayı hiç hikaye konusunda sıkıntı çekmezsiniz..