Güzel ve eğlenceli oyun. Fakat bu oyuna bakınca video oyunlarında Art Director'ün önemi çok iyi anlıyorsunuz. Oyunda güzel tasarımlar yapılmaya çalışılmış ama birbiriyle uyumsuz duran çok detay var. Mesela pixel artların grid sizeları bile birbiriyle tutarlı değil. Bazıları çok detaylı, bazıları 16bit gibi. Ayrıca alakasız çok fazla font ve renk de kullanılmış.

Bunun dışında oynanış olarak birbirini tekrar eden çok fazla yer var. Bir yerden sonra da assetler birbirini tekrar etmeye başlıyor. Bunu döngü olan kısımlar için demiyorum, linear akış içinde çok fazla tekrar göze çarpıyor. Son olarak demodaki oynanış çok daha iyi hissettiriyordu. Geri dönüşlerden sonra düşman sayısı artmış ama level tasarımı az düşmana göre tasarlandığı için yığıntı gibi olmuş.

Sonuç olarak eksiklerine rağmen 4 saat süren keyifli bir oyun oynamış oldum, Phew Phew Games ekibinin yeni çalışmalarını merakla bekliyor olacağım.

İlginç bir pinokyo yorumu ve sağlam grafikler olduğu için ilgimi çekmişti. Oynanış videolarına, tanıtımlarına vs bakmadan başladım. Prematüre oyun türü soulslike olduğunu anladığım an sildim.

Starfield birçok açıdan beğenmediğim, daha doğrusu önceki Bethesda oyunlarından daha iyi olmayan bir oyun. Standart bir firma tarafından çıkarılsa daha fazla konuşulurdu fakat Fallout ve Elder Scrolls gibi serileri yapan kişilerin elinden çok daha büyük şeyler bekliyorsunuz. Fakat bu oyun uzay temalı Skyrim olmanın ötesine çıkmamış, hatta ondan geri olduğu birçok konu mevcut.

Outpost sistemine çok özenmişler belli. Detay koydukça koymuşlar ama hiç ilgimi çekmedi. Akila şehrine denemelik bir tane outpost yapıp geliştirmeler yaptım ama ne tekrar gidesim geldi, ne de orada çıkan kaynaklar bi' işime yaradı. Fallout 4'de bu olay beğenilmiş olabilir ama uzayda gezdiğimiz bir oyunda buna gerek yoktu bence. Bunun yerine ham kalmış birkaç kısmı daha fazla geliştirselermiş çok daha bitmiş bir oyun olurmuş.

Oyun hakkında en çok beğendiğim özellik modüler uzay gemisi inşa etme sistemi oldu. Bu kısım çok detaylı ve çok kişiselleştirebilir. Keşfettiğiniz anda saatler boyu sadece gemi inşa etmeye zaman ayırabilirsiniz. Gemiyi ne şekilde inşa ederseniz içinin de o şekilde olması, sıfırdan tüm görünümünü ve özelliklerini belirlemeniz dünya üzerinde sadece size özgü bir gemi olmasını sağlıyor. Tabi bu da gemi ile aranızda kişisel bir bağ kurmanıza yol açıyor.

Gemi olayının kötü işlenen tarafları da var. Bunlardan ilki büyük gemilerin olmaması. Tabi büyük gemiler tabi ki var ve inşa edebiliyorsunuz fakat benim büyük dediğim sürülebilir büyük gemiler değil. Star Wars'daki Star Destroyerlar gibi 1000–2000 arasında değişen devasa gemilerden bahsediyorum. Özel görevler sırasında savaşlarda bu kadar büyük gemileri indirmeye çalışmak oyundaki uzay savaşı sistemini it dalaşından öteye götürürdü.

İkincisi ise atmosfer içinde gemi kullanamamak. Yine Star Wars'daki Battle of Crai gibi atmosferde ve yere yakın yerlerde gemilerle savaşmak çok daha eğlenceli olabilirdi. Belki de yapmaya çalışıp teknik olarak yapamadılar, anlıyorum, o yüzden bu kısma çok takılmadım.

Herkes tarafından tekrar tekrar söylenen loading kısmını konuşmaya bile gerek yok. Tekrar oynanabilirliği yüksek bir oyun istedikleri belli, bunun için görevleri bol tutmuşlar ama oradan oraya gittiğimiz görevlerde her seferinde kısa da olsa loading ekranı görmek aşırı bayıyor.

Oyunun hikayesi ve teması çok daha iyi olabilirmiş. Bilim kurgu uzay temalı bir yapımda sırf Thu'um güçleri koymak için hafif mistik bir tema yapmaları hoşuma gitmedi. Zaten karakter de Dragonborndan hallice bi havaya sahip. Bi tek Fus Ro Dah diye bağırmadığı kalmış. Bu arada bağırma derken Skyrim'den geri olduğu yerler mevcut demiştim. Mesela Skyrim'de kılıç çektiğinizde veya herhangi bir silahı çıkardığınızda, çoğu NPC genellikle tepki verir. Bazı durumlarda, agresif NPC'ler size doğrudan saldırabilir. Dragon Shout'ları kullandığınızda da "vatandaşlar rahatsız olur, yapma" gibi şeyler söylerler. Starfield'de bu kadar basit bir şeyi bile gözden kaçırmışlar.

Sonuç olarak eleştirilecek çok kısım var ama çoğunlukla keyif aldığım bir oyun oldu. Zaten keyif alarak oynamasam o kadar rezalet bug'ı katlanarak oynamaya çalışmazdım. Potansiyelini tam gösterememesi türü sevenler için biraz sinir bozucu olmuş. Bir sene daha geliştirilmeye devam etse GOTY bile olabilirdi.

Açıkçası önceki Tomb Raider oyunlarını oynayanlar için bu oyun hiçbir şey vadetmiyor. Birkaç göstermelik mekanik eklemişler ama hiçbiri bir devam oyununa yakışacak şeyler değil.

Su altı mekanikleri ilk oynadığınızda ilgi çekici gelse de bunun devamlı, bulmacanın ve keşfin parçası bir mekanik haline getirilmesi hoşuma gitmedi. İlgi çekici bir yanı olduğunu düşünmüyorum. Zaten doğru düzgün keşfedemediğimiz için bir şey kaçırıyormuş hissi de rahatsız ediyor.

Kancalı halat mekaniği ilk başlarda hoşuma gitti. Atması, bir yere tuttuktan sonra sallanması oldukça keyifli. Fakat bir yerden sonra bu mekanik bende buga girip durdu. Halat atınca isabet etmemiş gibi gözükmüyor ama havada sallanıyordum.

Güney Amerika köylerini, antik şehirleri dolaşmak ilk başta eğlenceli gibi gözükse de Tomb Raider oyunlarında açık dünyaya benzer şeyler görmek hoşuma gitmiyor. Tomb Raider 2013'de en hoşuma giden şey, linear ilerleyen oynanıştı. Her oyun serisi sonraki oyunları daha da gelişmiş göstermek için açık dünyaya kaymaya başlıyor, bu olayı beğenenler vardır ama benim hiç hoşuma giden bir şey değil.

Oyunun benim için en büyük katkısı, uzun zamandır yapmayı düşündüğüm Güney Amerika mitolojisi ve kültürü araştırmaları konusunda teşvik etmek oldu.

Sonuç olarak Tomb Raider'ın önceki oyunlarını çok beğenmiştim. Bu oyundan tam olarak istediğimi alamadım. 2-3 saatlik DLC içeriğini boş şeylerle doldurup yeni oyun yapmışlar gibi hissettirdi.

Bu DLC işi gerçekten hayal kırıklığı yarattı. Oyun içinde Eltariel olarak ne hayaller kurmuştum ama DLC ışık atmak üzerine kurulmuş. Üstelik hikaye de kaldığı yerden devam ettiği için sanki hikayeye katkı sağlamak bir yana, onu biraz daha zayıflattı gibi. Hani 'story expansion' demişler, anladık da, nerede o expansion? Story expansion diyorsanız yeni bir harita yapın elflerin olduğu yerde de oynayalım değil mi?

Fiyatını haketmez. En az %75 - %80 indirime girmesini bekleyip öyle alın. Zaten oldukça kısa sürüyor. Númenórean artifacts toplamanın mantığını anlamadım. Sırf DLC süresini arttırmak için geliştirmeleri seviye ile değil haritada tek tek dolaşıp bulalım şeklinde yapmışlar. Bunları toplamaya uğraşmadım bile. Sadece görevlerin birinde rastlantısal olarak birini buldum. Ayrıca ölünce para ve asker gitmeyi de sırf uzatmak için yapmışlar. Neymiş efendim bunda yüzük yokmuş. Yüzük yoksa direkt ölsün bitsin o zaman. Ölüp hikayede kaldığımız yerden devam etmek mantıklı da askerlerin gitmemesi mi mantıksız?

Dishonored gerçekten harika bir deneyim sunuyor ve oynaması oldukça keyifli, fakat sona geldiğinde tam anlamıyla doyum hissini alamadım. Oyunun sunduğu mekanikler kesinlikle etkileyici, ancak bu mekanikleri rahatça kullanabileceğiniz bir oyun dünyası sunmamışlar. Eğer bu kadar gizlilik ve suikast odaklı bir oyun yapma amacındaysalar, bu mekanikleri daha geniş bir çerçevede kullanabileceğimiz bir alan olması gerekirdi. Şahsen, sadece ufak hareketler yapabilme ve duvarların ardını görebilme gibi yeteneklerle sınırlı bir şekilde çoğu yeri kolayca aştım.

Hikaye olarak da çok tatmin etmiyor. Mesela Bioshock'ta böyle bir şey yoktu. Hem mekanik hem de hikaye olarak bitirdiğinizde doymuş hissi yaşıyordunuz. Her şeye rağmen güzel, kesinlikle oynamanız gereken oyunlar arasında.

Oyunda basitlik ve derinlik hoş bir dengeyle sunulmuş. Strateji oyunlarının karmaşıklığından çekinen oyuncular için iyi bir seçenek olabilir. Karmaşık mekaniklere sahip olmadığı için sizi fazla zorlamıyor. Bu özellikle, strateji oyunlarına pek alışkın olmayanlar için cazip olabilir. Ayrıca Türkçe dil desteği de var.

Hogwarts Legacy'e epey büyük beklentilerle başlamıştım ama oyun beklediğimden daha fazla eksiklik ve amatörlük içeriyor. Özellikle de Harry Potter evrenine yakışır bir oyun beklentisiyle oynadığınız için daha fazla şey bekliyorsunuz.

Oyunun hikayesi kesinlikle hoşuma gitti, evrenin kanonuna yakışır bir şekilde işlenmiş ilgi çekici bir öykü sunuyorlar. Özellikle büyünün gerçek olduğu dünyalarda ölümün neden var olduğu çoğu zaman sorgulanmazken bunu konu edinmeleri, bunu konu edinirken de ölüm yadigarlarına bağlayıp evrene sadık bir biçimde güncel hikayeyi işlemeleri hoşuma gitti. Ancak bu öyküyü sunma biçimleri biraz yüzeysel kalmış gibi. Teknik anlamda da oyun pek tatmin etmiyor. Açık dünya tabiri kullanılsa da, maalesef o büyülü "açık dünya" hissini pek verememiş. Evet, daha geniş bir oyun alanı yapmışlar gibi gözüküyor, ama çoğu yere gidip keşfe çıkmak pek gerekmiyor.

Örneğin, Hogwarts'ta derslere girilebileceği gibi bir beklenti vardı, ancak dersler sadece görev formatında sunulmuş. Birkaç büyü öğrenmek için girdiğimiz bu dersler, beklentinin oldukça altında kalmış. Mevsim döngüsü de aynı şekilde, görevlere bağlanmış durumda ve gece-gündüz döngüsü bile bekleneni verememiş.

Süpürge üzerinde uçuş hissi güzel bir şekilde yansıtılmış, ama maalesef süpürgeyle savaş mekaniği geliştirilmemiş. Keşke süpürge üzerinde büyülerle dolu bir kovalamaca yaşayabilseydik. Biriyle savaşırken süpürgeye binip kaçıyorsunuz arkadan sizin gitmenizi izliyorlar. Zaten Quidditch modunun olmamasına değinmiyorum bile. Zaten uçma sistemi yapmışsın yapay zekaya uçmayla ilgili bi kod yazmak bu kadar mı zor. Kendi pozisyonumuzu belirleyip sezon boyunca kupa için mücadele etmek harika olurdu.

Ayrıca, Harry Potter evreninde binalara puan verme ve puan kazanma teması çok büyük bir öneme sahipken, oyunda bu sistemi görememek hayal kırıklığı yarattı. Yaptığımız seçimlere göre binamıza puan kazandırma mekanizması eklemek o kadar da zor olmasa gerekirdi.

Sonuç olarak, bütün bu sebeplerle, oyunun amatörce hazırlanmış bir iş olduğunu söyleyebiliriz. Avalanche Software yerine RPG konusunda daha deneyimli bir firmaya yaptırsalar bundan kat kat iyi bir iş ortaya çıkarırmış. Fakat stüdyonun hakkını yemeyelim, görsel olarak Harry Potter ve Hogwarts'ı iyi yansıtmışlar. Umarım devam oyunu çıkar ve ikinci oyunda bu eksiklikleri giderirler, çünkü zaten harika bir evren ve Hogwarts atmosferi mevcut, sadece bunları daha da geliştirmek ve RPG unsurları eklemek kalıyor.

İlk oyunun kat kat altında bir oyun. Beğenmediğim ve yarım bıraktım. Aşırı South Park seven biri olmama rağmen The Stick of Truth, başladığım ilk anda beni içine çekmeyi başarmıştı. Dövüş sisteminin sadeliği ve RPG unsurları ile direkt başlar başlamaz kendimi kaptırmıştım. Zaten ikinci oyunun süper kahraman parodisi teması bile çıkmadan tiksinmeme sebep olmuştu. O yüzden yıllarca geciktirdim. Geçenlerde aklıma gelince temayı beğenmesem bile ilk oyunun üzerine içerik olarak çok şey katmışlardır, bir şans vereyim dedim ama yok olmamış. Kendini oynattırmıyor.

Çocukken bu oyundan korkuyordum. Atmosferi çok karanlık ve gericiydi. Büyük ihtimalle FPS kamerası ile oynadığım ilk oyundu, daha önce o tarz bir şey deneyimlemediğim için kötü bir his ile oynuyordum. Fakat PS1'de kontrolleri çok akıcıydı o yüzden korkmama rağmen oynamaya devam ediyordum. Zaten hiçbir zaman oyunun mantığını çözememiştim sadece araç sürüyordum.