LAN OLM BU NE LAN ΑΜΙΝΑ ΚOYAYIM

hacı çok felfecaat taklaya geldik lan amına koyım. 4,7 puanı var diye ŞAAAAAAK diye açtık yarrak gibi oyun çıktı hem de CAPON yarrağı gibi hiç sıfır anasını sikiyim böyle oyunun ben hacı.
lan hiçbir vasfı yok lan amına koyım.

Manyak aksiyon sekanslarına sahip manyak bir oyun

Kısa bir dlc. Her şeyiyle oynanmaya, deneyim etmeye değer. Aşırı aşırı zor bir boss fight'i var. Son boss'u yeterli bulmasam da World building ve silah çeşitliliği açısından bayağı iyi dlc

ne kadar keyif aldığımı tarif etmem pek mümkün değil

Oyunlarda atmosferin derin bir hikayeyle birleşmesi, etkileyici ve unutulmaz deneyimler sunuyor. Bir oyun ne kadar iyi olursa olsun, atmosfer ve hikayeyle yedirildiğinde korkunç derecede iyi olur.
Atmosfer, oyunun dünyasını keşfederken duygusal-psikolojik bir bağ kurmayı kolaylaştırıyor ve oyuncuları oyunun içine çekiyor. Atmosfer, oyuncuların duygu durumunu etkileyerek oyunun etkileyici bir şekilde iletilmesine katkıda bulunur. Bu durum oyunların sadece eğlenceli olmakla kalmayıp aynı zamanda derinlik kazanmasını sağlar, böylece oyuncular sadece oyunu oynamakla kalmaz, aynı zamanda içine çekildikleri bir dünyada var olurlar. Oyunu yaşarlar. Nereye giderlerse gitsinler o oyunun yarattığı inanılmaz ve unutulmaz deneyimi ararlar. En kral, en baba oyunda bile verilemeyen bu deneyim. Bazılarında da yüksek doz verilebiliyor. Hah işte. Karşınızda bloodborne. Yüksek doz lovecraft ve insanı deli edecek türden kaliteli bir lore.
Bloodborne, derin hikayesi, sürükleyici oynanışıyla, müzikleri, atmosferi, karakterleri ile benzersiz bir deneyim sunuyor. Sanırım oyunun sanat tasarımını övmeme gerek yok. Bir oyunda gördüğüm değil, herhangi Bir yapımda gördüğüm en iyi sanat tasarımın sahip bloodborne. duygusal bir bağ kuracağımi asla düşünmedim. Souls oyunu lan işte diyip giriştim. Elden ring'i bitirince hissettiğim zafer duygusunu burada da hissettim. Hatta daha yoğun hissettim. Ama şöyle bir şey var. Ömrü hayatımda hissetmediğim bir duyguyu yoğun bir şekilde hissettim. "Evet başardım, kabus bitti, Kabus geçti" Dediğim anda karşı karşıya kaldığım bir his. Tarifi pek mümkün değil. Acıyla karışık, azmin vermiş olduğu ızdırap. Ama kötü bir ızdırap değil. İnsanı ne boşluğa sürüklüyor ne de yanında duruyor. Anlatılması inanılmaz garip bir his. Buruk, öfke dolu bir kalbin artık durmuş olması gibi. Ölüm, tematik olarak oyunlarda tasvirini defalarca gördüğümüz bir şey. Ama ölmeyi hissettiren tek oyun bloodborne. Acısız ama aynı zamanda çivi yutmuş gibi ölüyorsunuz. Yani, böyle hissettim ben en azından. Sizi bilmem, ama kişisel olarak en beğendiğim souls oyunu oldu açık ara. Psikolojiyi alt üst eden türden. Korku edebiyatı ile ilgilenen ve hayran kalan biri olarak, bloodborneda gördüğüm lovecraft esintilerini lovecraft'in bile hayal edemeyeceğini düşünüyorum. Korku, insanın doğasını oluşturan şey. Ölümden korkarız, karanlıktan korkarız, Yabancılardan korkarız, ateşten korkarız, kandan korkarız. Hepsi birleşince ne olur peki. İnsan dediğimiz acımasız ve bomboş varlık. Bloodborne oyunundaki nihilizm ve Pesimizm'in harmaninin eşi benzeri yok, en nihayetinde bu oyunu da etten kemikten adamlar yaptı. Kandan korkan adamlar, kanı yarattı. Hidetaka miyazaki, sen ne manyak bir adamsın. Yüzyıllardır gelen korku geleneğini en üst seviyeye nasıl taşıdın. Anlat, oturur saatlerce dinlerim. Bir üstü yok bu konuda. Ne filmde, ne kitapta, ne oyunda. Gerilimden bahsetmiyorum, düpedüz korku. İnsanı dehşet içinde bırakan bir his. Bloodborne tukettigim en korkunç eser. Yaşamımın son anlarında bile hatırlayacağım bir deneyim. H.P. Lovecraft'in kitaplarında bolca bahsettiği temalardan bahsetmek istiyorum. Oyunu oynayan herkes ne dediğimi çok iyi anlayacaktır. Hunter'in yaşadığı zihinsel anomaliler, Lovecraft'in en çok betimlemekten hoşlandığı konu olan bilinmezlikten besleniyor. Ve bunu kusursuz işliyorlar diyebilirim. Ürkütücü bir evrende kaybolmuş ve yönünüzü bulamaz halde, bir ton canavarın pençeleri arasında kalmış bir biçimde, ne hissedeceğinizi bile bilmeden kaçmak veya savaşmak arasında yapacağınız tercih. İşte, insanın hissetmesi gereken korku duygusu budur. Dehşet budur, vahşet budur. En psikopat adam çıksın bu oyunu oynasın, onun bile korkacağından eminim.
Ve hayır, korku ve gerilim çok ayrı şeyler. Korku canını dişine takmaktan kaynaklanır. Ne hissedeceğini bilmezsin. Paramparça duyguların içinde karmaşık bir yolculuktur. Elinden gelen sadece bir seçim yapmaktır. Bu süreçte ne oyunu durdurabilirsin ne de başka bir şey. Savaşmaktan başka çaren kalmaz. Yapabileceğin hiçbir şey yoktur. Bloodborne'un bir tık üstü yok bu konuda. Gel gelelim bir çok oyuncunun zevkten dört köşe olduğu şeye. Gotik Sanat, bu sanat anlayışını her zaman aşırı sevmişimdir. Kitaplarda ve filmlerde tasvirlerini aşırı başarılı bulmuşumdur. Hatta bu türün atalarindan olan carmilla'yı severek okudum. Bloodborne gotik sanatı atmosferini yedirme konusunda nasıl? Evet, bu da soru mu? Gördüğüm en iyi gotik sanat tasviri. Bir tık üstü yok,bu oyun öve öve bitmez. Ve inanın, her insan evladı bu deneyimi bir kez olsun almalı. Son olarak.

"Farewell, good Hunter. May you find your worth in the waking world."

Merhabalar ak kurt kardeşlerim, bugün konuşacağım oyun witcher 2. Büyük usta geraltın önceki oyundaki başyapıt hikaye sunumundan sonra daha ne karakteristik özellik ekleyebilir ki bir oyun derken. 2. Oyunu oynadım, ve şunu söylemeden edemeyeceğim. Gördüğüm en iyi hikaye sunumlarinda başı çeker. İlk oyunda en çok öne çıkan şeyler. 2. Oyunda pek işlenmemiş. Bunu bir sorun olarak görmüyorum açıkçası. ilk oyundaki gölkenari kısımları, açık ara oynadığım en zevkli witcher bölümlerinden biriydi. Buraya ilk oyunu anlatmaya gelmedim, ama yine de kendinden bahsetmemek olmaz. İlk oyunun sevilmeyen yani, combat ve grafiklerdir. Combatın kötü olmadığını ancak alışmanın saatler sürdüğünü söylemem lazım. Grafikler ve sanat tarzına laf yok, sonuç olarak bu oyun 2007 yılında piyasaya çıktı. Ve sanat tarzı karanlık fanteziyi öyle böyle değil, muhteşem benimsemişti. Orada olduğunu hissedebiliyordum. Peki, gelelim 2. Oyuna



The Witcher 2: Assassins of Kings epik bir hikaye, derin karakter gelişimiyle süslenmiş bir rol yapma oyunu başyapıtıdır. Oyun, bazı kararları öylesine içten öylesine duygulu yapmış ki. Karar verirken kendimi bir merhamet çıkmazında buluveriyorum. Acaba bunu yapsam finali etkiler mi? Veya, bu bana ceza olarak döner mi? Bütün ihtimalleri düşünmem gerekiyor çünkü, oyun başlarda yeterince cezalandırıyor oyuncuyu. Tamamen kalbinin sesini dinlediğin zaman da, aklın yolunu dinlediğin zaman da çıkmaz bir yola giriveriyorsun. Geralt'ın realist bakış açısını dinlemek gerekiyor açıkçası. Aklın yolu yoldur hocam. This is the way. Duyguları bir kenara atın( inanın çok zor) ve bu oyunu öyle oynayın.
Oyunun en büyük pozitiflerinden biri, oyuncuları Witcher evreninin karmaşıklığına derinlemesine sokmasıdır. Yani hikaye, ilk oyun gibi Karanlık fantezi dünyası, büyüleyici yaratıklar ve siyasi entrikalarla dolu. Ama bunun yanında, karakter gelişimi konusunda üst düzey bir iş çıkarıyor.

Karakter modelleri ve oyun dünyası inanılmaz derecede detaylı ve atmosferik. Ama, yer yer acayip saçmaladiğini itiraf etmeliyim. İlk chapterda aşırı sıkılırken 2. Chapterda ağzımın suyu akarak oynamam gibi.

Hikaye anlatımı açısından, Witcher 2, karakterlerin karmaşık ilişkilerini ve siyasi entrikaları ustaca işleyerek oyuncuları cezbetmeyi başarıyor. Bu, oyuna olan tekrar oynanabilirliği artırıyor.
Ama, zorluk dengesi. Eh bu işte, birazcık oynanış zevkini baltalıyor diyebilirim. 1. Oyuna nazaran 2. Oyunun oynanışı iyi, oyuncuyu zorlamıyor. Sorun da oynanış değil zaten. Benim tek sorunum, bosslar. Abi, normal mob keserken hiçbir şekilde zorlanmıyoruz. Ve hızlı hızlı geçiyoruz (aman bunu yapmayın) ama boss'a gelince 💀. Özellikle final ejderha bossunu 28. Denemede kestim. Sanırım bu, yeterli olmuştur. Oyunun craft sistemi, müthiş. Ama eşya aramak aşırı sıkıcı. İlk oyunda triss'e aşık olmuştum. Gerçekten, hareketleri vs. Her şeyiyle. Müthiş bir karakterdi. Ama 2. Oyunda. Hakkında bir şey söylemek bile istemediğim bomboş bir karakter haline gelmiş. Yine de, ara sahneleri atlamayın :)

Genel olarak witcher 2, ilk oyuna göre çok üst düzey bir oyun. Kimisi ilk oyunun hikayesini tercih eder. Ki haklı olarak, daha iyidir. Ama ben 2. Oyunun hikayesine bayıldım. Özellikle hikaye kurgusu, oyuncuyu özellikle çeken bir etken.
oyunun steam portu cok kotu. Enc versiyonu tavsiye etmem. Gidip korsan indirin.

This review contains spoilers

Dimitrescu kısımları kelimenin tam anlamıyla aşırı sıkıcı. Podcast dinleyerek bitirdim zar zor. Ama diğerlerinde gram sıkılmadım gerçekten. Heisenberg kısmına bayıldım özellikle. Bide, fetüs sahnesinden daha korkunç bir sahne izlemedim/oynamadım sanırım. Finalinde de ağlattı bu arada.
Goodbye Rosemary

bilgisayarım vefat etti. 15 fpsde oyun bitirmek çok zormus

Kurtuluşa Giden Yol

80/100

Bağımsızlık savaşları veya özgürlük mücadeleleri, tarih boyunca birçok farklı kültürde ve coğrafyada ortaya çıkmış olan olaylardır. Bu savaşlar, insanların siyasi, sosyal veya ekonomik özgürlüklerini elde etmek veya korumak için mücadele ettikleri dönemlerde gerçekleşir.
Oyunda, oyuncunun çevresindeki direnişçi takımını kontrol etme yeteneği de bulunur. Bu, takım arkadaşlarına komutlar vererek stratejik bir şekilde ilerlemenizi sağlar. Bu özelliğin bokunun çıktığını düşünüyorum bazı yerlerde. Fazla pasif kalıyoruz şahıs olarak. Onlar hepsini indiriyor zaten.
Grafikler bayağı bir hoşuma gitti. Oyunun hiçbir bölümünde özgürlük heykeli görmememiz aşırı iyi bir olay bence. Karakterimiz Chris’in özgürlüğü için ölümüne verdiği bir savaşı izliyoruz. Keşke karakterin iç çatışmasını gördüğümüz bölümler de olsaydı. Çünkü bence bu hayatta en önemli olan şey özgürlük. Chris’in odun ruhsuz bir karakter olması can sıkıcı biraz. Hikaye kısmında en sevdiğim kısımlar Haber sahneleriydi. Özgün kesinlikle, bana atlantadaki bir bölümü anımsatıyor. Üstüne çok konuşmaya gerek yok sanırım. Wolfensteindan aldığı ilham çok hissediliyor. Sokaklar, binalar ve karakter modelleri ince bir şekilde tasarlanmış.
Grafik anlamında yılına göre muazzam. Özellikle bazı sekanslarda oha bunu cidden yaptınız mı dedirtiyor. NYC atmosferini buram buram hissettiriyor.
Oyunda herkesin aksine taktiksel deneyim tadını alamadım. Gizli gitmek istediğim yerlerde buna izin vermedi. Bu rahatsız edici bence. Bölümleri nasıl bitirdiğimizin bir önemi yok, bunu sanırım çoğu oyuncu sevmiş. Bende sevdim tabii. Kısacası

Aradığım oyun. Bölüm tasarımı konusunda fps oyunlarında bir devrim niteliği taşıyor.